"Max," she said. He turned and briefly closed his eyes as the girl continued. "'There was once a strange, small man,'" she said. Her arms were loose but her hands were fists at her side. "But there was a word shaker, too."
He walked the fine line of scaring her into oblivion and soothing her enough to keep her calm. He fed her the sentences and watched with his metallic eyes. Desperation and placidity.
It was a brilliant idea: You have no responsibility to live up to what other people think you ought to accomplish. I have no responsibility to be like they expect me to be. It's their mistake, not my failing.
İşe karanlık tarafından baksak da, insan bireylerinin temelde bencil olduğunu varsaysak da, bilinçli öngörümüz -geleceği düşsel olarak öykünme yeteneğimiz- bizi kör eşleyicilerin bencil aşırılıklarının en kötüsünden kurtaracaktır.
Halk açıkça boyun eğeceğine söz verirse, bu davranışıyla kendi kendini dağıtıp halk olmaktan çıkar. Ortaya bir efendi çıkar çıkmaz, egemen varlık diye bir şey kalmaz, politik bütün de artık yok olup gider.
Fethetmek yönetmekten çok daha kolaydır. Oldukça uzun bir kaldıraçla insan dünyayı tek parmağı ile yerinden oynatabilir ama, onu taşımak için Herakles'in omuzları gerekir.
"Bizi o kadar küçük görmüşler ki planlarını bizden gizleme zahmetine bile girmeyip her şeyi Adventistler'e anlatmışlar. Bu böcek ilacı şişesini böceklerden saklama zahmetine girmemek gibi bir şey."
Eski alışkanlıkların kolay öldüğü ülkelerde, böylesine bir davranış bile Milli Mücadeleci vekillerin saltanattan umudunu kesmelerine yol açmalıydı. Ancak, çağının zihni prangalarından kurtulmak istisnai insanların işidir.
"Mutlakların zamanıydı, son büyük genellemelerin, en azından öyle düşünülüyordu. Fikirlerin gelişmesini engellemek için önlerine set çekilmesi, elbette, kültürün ölmekte olduğunun işaretiydi."