Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Mertozof

Mertozof
@Mertozof
Sıkı Okur
Kalbini Hakan Günday’ın bir okla göğe mıhladığı, Oğuz Atay’ın kanat taktığı ve Dostoyevski’nin üstüne toprak attığı tutunamamış biri. Acı en büyük öğretmenimdir.
Bursa
93 okur puanı
Nisan 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Sabitlenmiş gönderi
Nietzsche'nin soruları onu delip geçiyordu; karşılarında savunmasız kalmıştı. Güçlükle nefes alıyordu. Ciğerleri patlayacak gibiydi. Bir an yürümeyi bırakıp cevap vermeden önce üç kez derin nefes aldı. "Bu soruların cevaplarını biliyorsun zaten! Hayır, ben seçmedim! Hayır, istediğim hayatı yaşamadım! Bana reva görülen hayatı yaşadım. Gerçek ben olarak yaşadığım hayata hapsoldum." "İşte bu da Angst'ın ana kaynağı Josef. Göğsündeki baskı yaşanmamış hayatın yüzünden kalbinin sıkışmasından ileri geliyor. Kalbinin tik takları geçen zamanı gösteriyor. Zaman açgözlüdür. Zaman çiğneyip yutar - ve geriye hiçbir şey vermez. Sana biçilen hayatı yaşadığını söylemen ne fena! Özgürlüğü, tüm tehlikelere rağmen, hiç aramadan ölümle karşı karşıya kalman ne fena!"
Sayfa 337Kitabı okudu
Reklam
264 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
39 günde okudu
Bulantı
BulantıJean-Paul Sartre
7.9/10 · 22,8bin okunma
Mertozof
@Mertozof·Bir kitabı okumaya başladı
Kral Oidipus
Kral OidipusSophokles
8.4/10 · 8,7bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu kitap antik Greklerin bakış açıları ve bunların anlamları hakkında çok şey söylemektedir ama atladığı bir bakış açısı vardır. Bu, onların zamana bakışıdır. Grekler, gözlerinin önünden uzaklaşmakta olan geçmişe bakarlarken arkalarından çıkıp gelen bir şey olarak görürlerdi geleceği. Üzerinde düşünürseniz bu, bugünkülerden daha doğru bir metafordur. Gerçekten, kim geleceğe bakabilir? Yapabileceğimiz tek şey geçmişi ileriye doğru uzatmaktır, hem de geçmiş, bu ileriye uzatmaların genellikle yanlış olduğunu bize gösterse bile. Ve gerçekten, geçmişi kim unutabilir? Geçmişten başka bilecek ne var? Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı'nın yayımlanmasından on yıl sonra da, antik Grek bakış açısı özellikle uygundur.
Ama yardım gelmeden önce, yavaşça, başlangıçta fark edilmez bir şekilde, Phaedrus'un tüm bilinci ayrılmaya başlar... erimek ve sönmek üzere. Ve giderek, artık ne olacağını merak etmez. Ne olacağını bilmektedir; ve ailesi için, kendisi için ve dünya için gözyaşları döker. Eski bir Hıristiyan ilahisinden bir parça gelir ve takılır kalır. "Bu ıssız vadiyi aşmalısın." Bu onu ileriye götürmektedir. "Tek başına aşmalısın onu." Montana'ya ait bir westem ilahisi gibidir. "Başka kimse senin için aşamaz onu" der ilahi. Sanki bunun ötesinde bir şeyler söylüyor gibidir. "Tek başına aşmalısın onu." Issız bir vadiyi aşar, mitosun dışına, sanki bir düşten uyanır gibi çıkar; tüm bilincinin, mitosun bir düş ve başkasının değil kendinin düşü, artık kendinin çabasıyla ayakta duracak bir düş olduğunu görür. Sonra "O" bile yok olur ve yalnızca içinde kendisiyle, kendi düşü kalır. Ve uğruna o kıyasıya dövüştüğü, kendini feda ettiği, asla ihanet etmediği, ama hiçbir zaman bir kez olsun anlaşılmamış Nitelik, arerê, bu kez kendini ona açıkça gösterir ve ruhu huzura kavuşur.
Reklam
Kesmemeliydi, diye düşünür Phaedrus, eğer belli bir bakış açısının propagandisti değil de gerçekten gerçeği arayan biri olsaydı bunu yapmazdı. Bazı şeyler öğrenebilirdi. "Diyalektik her şeyden önce gelir" belirlemesi yapılır yapılmaz bu belirlemenin kendisi de diyalektik sorgulamanın konusu olan diyalektik bir varlık haline gelir. Phaedrus sormalıydı; diyalektik soru-yanıt yönteminin gerçeğe ulaşmada her şeyden daha önce geldiğini gösteren hangi kanıt var? Hiçbir kanıt yok. Ve bu tümce izole edilip kendisi bir sorgulama konu- su olursa saçma bir hale gelir. İşte bu diyalektik, Newton'un yerçekimi yasası gibi, kendi kendine, hiçliğin ortasında oturup dururken evreni doğuruyor, ha? Eşeklik bu. Mantığın ana-babası olan diyalektiğin kendisi retorikten gelir. Retorik de mitlerin ve antik Grek şiirinin çocuğudur
Ve bugün hâlâ klasik etik öğretmek zahmetine katlanan birkaç üniversitede Aristo ve Platon'un izinden giden öğrenciler boyuna, antik Yunanistan'da hiç sorulmaya gerek duyulmamış bir sorunun çevresinde döner dururlar: "İyi nedir? Biz onu nasıl tanımlarız? Farklı insanlar onu farklı tanımladıklarına göre bir İyi'nin var olduğunu nereden bileceğiz? Kimileri iyinin mutlulukta olduğunu söylüyor, ama mutluluğun ne olduğunu nasıl bileceğiz? Ve mutluluk nasıl tanımlanabilir? Mutluluk ve iyi, nesnel terimler değildir. Bunlardan bilimsel olarak söz edemeyiz. Ve bunlar nesnel olmadığından yalnızca kafamızdalar. Öyleyse mutlu olmak istiyorsan kafanı değiştir yeter. Ha ha ha."
Aretê yaşamın bütünlüğü ve tekliğine karşı bir saygı ve bunun sonucu, uzmanlaşmaya karşı bir hoşnutsuzluk ima eder. O verimliliğe karşı bir küçümseme ima eder -ya da daha yüksek bir verimlilik ideqli; yaşamın salt bir bölümünde değil, yaşamın kendisinde var olan bir verimliliktir yeğlediği. Phaedrus, Thoreau'dan bir satır anımsadı: "Bir şey yitirmeden asla bir şey kazanamazsın." Ve o zaman, insanoğlunun dünyayı diyalektik hakikatlere dayanarak kavrama ve yönetme yeteneğini kazandığında yitirdiklerinin inanılmaz büyüklüğünü ilk kez görmeye başladı. İnsanoğlu, doğanın görüngülerini kendi güç ve zenginlik düşlerinin muazzam belirtilerine dönüştürebilecek bilimsel yeterliliğe sahip imparatorluklar kurdu ama bunu almak için verdiği şey, aynı büyüklükte bir anlayışın imparatorluğuydu: Dünyanın bir parçası olmanın ve onun düşmanı olmamanın ne olduğunu içeren anlayışın.
Nitelik! Erdem! Dharma! Sofistlerin öğrettiği işte bu! Ahlâki görecelik değil. Eski "erdem" değil. Aretê. Mükemmellik. Dharma! Akıl Kilisesi'nden önce. Tözden önce. Biçimden önce. Zihin ve maddeden önce. Diyalektikten önce. Nitelik mutlaktı. Batı dünyasının o ilk öğretmenleri Niteliği öğretiyorlardı ve bunun için seçtikleri araç retorikti. Yaptığı şey başından beri doğruydu.
Onun peşinden koştuğu şey, bizim "erdem" olarak çevirdiğimiz, ama Grek dilinde aretê, 'mükemmellik' denen şeydir... Aretê konusunda söylenecek çok şey var. Bu, Grek yaşam tarzına damgasını vuran bir kavramdır." İşte, diye düşündü Phaedrus, Nitelik tanımı; diyalektikçilerin onu sözcük tuzaklarına koymalarından binlerce yıl önce hem de. Bunun anlamını mantıksal definiens ve definendum ve differentia olmadan anlayamayan biri ya yalan söylüyordur ya da insanlığın ortak yazgısına karşı öylesine ilgisiz ki ona herhangi bir yanıt bile vermeye değmez. Phaedrus "kendine karşı görev" tanımıyla da büvülendi sanki
Reklam
"İnsan her şeyin ölçüsüdür." Evet, Nitelik hakkında söylediği budur. İnsan, öznel idealistlerin sandığı gibi her şeyin kaynağı değildir. Ama nesnel idealistlerin ve materyalistlerin sandığı gibi her şeyin edilgin bir gözlemcisi de değildir. Dünyayı yaratan Nitelik, insanla onun deneyimi arasındaki ilişki olarak doğar. İnsan her şeyin yaratılmasına katılan bir varlıktır. Her şeyin ölçüsü -bu uyuyor. Ve onlar retorik öğretiyorlardı -bu da uyuyor. Sofistler hakkında onun söylediği ile Platon'un söylediği arasında tek uymayan şey onların erdem'i öğretmeyi iş edinmeleri.
İşte klasik düşünce ilk kez burada, romantik kökenlerinden ayrılıp "İyi ile Doğru'nun aynı olması gerekmez," diyerek kendi ayrı yoluna gitti. Anaksagoras ve Parmenides'in, görüşlerini gelecek kuşaklara gönüllerince taşıyacak Sokrates adlı bir öğrencisi vardı
Erken dönem Grek felsefesi, insanlık durumları arasından ölümsüz olanı arayan ilk bilinçli düşünceleri simgeler. Ölümsüz olan şeyler o ana dek tanrıların, mitlerin alanındaydı. Ama artık, Greklerin çevrelerindeki dünyaya giderek daha tarafsız bakmalarının sonucu, eski Grek mitosunu vahiy olunmuş gerçekler değil de imgesel sanat yaratıları olarak görmeye olanak sağlayan soyutlama yeteneğinde bir artış olmuştu. Daha önce dünyanın hiçbir yerinde var olmamış bu bilinç, Grek uygarlığı için yepyeni bir aşkınlık düzeyini ifade etmekteydi.
Düşünce Analizi ve Yöntem Araştırması kursu Platon'un "İyi" kavramıyla ilgili değildi gerçi, ama Platon'un retorik kavramıyla ilgiliydi. Platon çok net bir şekilde vurgular: Retoriğin İyi ile hiçbir bağlantısı yoktur; retorik "Kötü"dür. Zorba krallardan sonra Platon'un en çok nefret ettiği kişiler retorikçilerdir.
gördüğü yüzlerden hiçbirinde ona karşı sempati yoktu. Saygı görme hakkını harcamıştı. Artık misillemeyi önlemek için, mesafeli davranmaktan başka yol yoktu.
Bugün yüz binlerce dershaneden birine gidin ve dinleyin; öğretmen her şeyi sınıflara ayıracak, sonra alt sınıflara ayıracak, sonra bunları ilişkilendirecek ve "ilkeler" oluşturacak ve "yöntemler" geliştirecektir ve duyduğunuz, yüzyıllar ötesinden konuşan Aristo'nun hayaletidir -ikici mantığın kurumuş, cansız sesi.
1.321 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.