Kitabın ilginç bir öyküsü var.Anselma ve sokaktan bulduğu papağanı arasındaki sevgi bağı bazen insanlardan alınamayan yakınlığın ve samimiyetin bir hayvandan görülebileceği gerçeğiyle yüzleştiriyor.
Anselma emekli bir öğretmendir.Eşini yıllar önce kaybetmiştir.Yaşarken ise sadece ona koca bir boşluk ve yalan hissini vermiştir eşi.Bir kızı ve oğlu vardır.Onlar da her çocuk gibi kendi yuvalarını kurduktan sonra Anselma gerçek anlamda yalnız kalmıştır.Sokakta yürürken çöplerin içinden garip bir ses duyan Anselma ,merak edip çöplerin arasına bakar ve bir papağan görür.Papağana kaybettiği arkadaşının ismini verir.Papağan Luisito’yu alıp evine götürür.Ruhsuz ve sıkıcı olan hayatı onunla canlanır ,adeta gençleşir.Ancak bu uzun sürmez.
Kitabın sonu ise biraz abartıya kaçan boyutta.Ama yine de oldukça akıcı ve sürükleyici bir kitap.
Roman, zamanında Endülüs Emevi topraklarında olan İspanya’da başlamaktadır. Endülüslü Çoban Santiago’nun “Kişisel Menkıbesi” uğruna atıldığı maceranın anlatıldığı bu kitap, okuyucularına kendi hayatlarını sorgulatmayı başarıyor. Çobanımız Santiago, kendi “Kişisel Menkıbesi” yolunda karşısına çıkan “Dünyanın en büyük yalanı ne?” ve “Mutluluğunu
Desem ki
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava
Tıp metinleri çevirisi yaparken mutlaka elinizin altında bulunması gereken tıp dili ve terminolojisi üzerine yazılmış bir kitap bir tercüman olarak öğrenciyken ve hâlâ katkısını gördüğüm bir kitap tavsiye ediyorum. :))