“ mesela elinde ateşi olduğu halde karanlıkta kalmaya devam eder insan . Mesela bağışlayabilecek kadar geniş ve bereketli bir gönlü olduğu halde kavga ve çatışma içinde kalıp hırpalar kendini . Mesela sonsuz bir sevme kabiliyeti olduğu halde hep birileri onu sevsin diye çırpınır durur . Üstelik seçtigi insan onu sevsin diye de bencillik eder , ısrar eder . Senin de çakmagın var ama hâlâ karanlıkta duruyorsun . Neyse . Söyleyebileceklerim bu kadar . Dilerim işine yarar .”
Kader , insandan vazgeçmiyor . Anbean yeniden ve yeniden yazılıyor . Öyle anlar geliyor ki yapamam dediğin şeyi yapıyorsun , katlanamam dediğin şeye katlanıyorsun , sevemem dediğini seviyorsun , gidemem sanırken bi anda çekip gidebiliyorsun öldüm diyorsun ama yinede yaşıyorsun .
Her sınavda ve her yolculukta aslında en çok kendine yaklaşıyorsun . Karşılaşmalar , kaderin mürekkebine dönüşüyor . Bu yüzden her karşılaşma aslında bir sınavın hikayesini örmek için ilmek ilmek çoğalıyor . Olmadık yerlerde , en olmadık zamanlarda birileri geliyor hayatına , birileri gidiyor hayatından . “ bütün bunların anlamı ne ? “ diye düşünürken , kusursuz bir öykünün içinde buluveriyorsun . Bir de bakıyorsun ki kendi öykünün içinde yolcu olmuşsun . Gittigin her yer sana çıkıyor , sevdiğin herkes senden bir parça ... yani başkalarında bile aslında kendinden bir parçaya çekiliyorsun .
Ruh, elbette gönülde barınır . Kalpte mesken tutar .tavazu sahibidir. Sevilmese de sever, ihmal edilse de değerinden eksilmez, ertelense de sabırlıdır. Ne kadar öfke içinde olursak olalım , gönül her an sevmeye hep hazırdır .