"Ey ilim talibi!
Kendini sabra alıştır ki, hilm (yumuşak huyluluk) sıfatına kavuşasın.
Kalbine takva duygusunu hissettir ki, ilme nail olasin.
Nefsini sabirla eğit ki, günahtan arinasin.
Ey ilim talibi!
Eğer ilmi istiyorsan kendini ilme ver.
Zira ilme, kendini ancak ona verenler ulaşır.
Çok konuşma, hezeyana düşme, saçmalama. Zira gereksiz yere çok konuşmak, âlimlerin vakarini giderir, ahmakların ayıplarını ortaya çıkarır. Fakat sen orta yolu tut. Zira bu, başarı ve istikamettendir.
Ey ilim talibi!
Ögrendiklerini onlarla amel etmek için öğren, başkalarına nakletme için öğrenme. Bu durumda vebali sana, nuru ve faydasi ise başkasına olur.
Ey ilim talibi!
Elbisen zühd ve takva,kelamin ilim ve zikir olsun. İyiliğin bol olsun. Zira sen kötülüklerle karşılaşacaksın.
Kalbini korku ile titret. Çünkü bu Rabbini memnun eder.
Hayır işle. Zira sen kaçınılmaz olarak başka filler de işleyeceksin."
O zalimler, "Allah kendisine çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Hepsi O’na boyun eğmiştir.
-116 Bakara
Ragıp El-İsfahânî diyor ki: "Üzülmemek insanın elinde değildir. Bu sebeple Kur'an'da geçen 'üzülmeyiniz' gibi ifadeler gerçekten üzülmemeyi değil, bu duyguya götüren davranışlardan sakınmayı öğütler."
Hiç bir nefis yoktur ki başında bir denetleyici bulunmasın. Onun için insan neden yaratıldığına baksın. Atılan bir sudan yaratıldı. O su, erkeğin sulbü ile kadının göğüs kemikleri arasından çıkar. Elbette Allah’ın onu döndürmeye gücü yeter. O gün bütün sırlar yollanıp, meydana çıkarılır. İnsanın o gün ne bir gücü vardır ne de bir yardımcısı. And olsun o dönüşlü göğe, o yarılıp çatlayan yere. Kuşkusuz Kur’an, ayırıcı bir sözdür. O asla bir şaka değildir. Haberin olsun ki, kafirler hep hile kuruyorlar. Ben de hilelerine karşılık veririm. Onun için sen kafirlere mühlet ver, onlara az bir zaman tanı.
-Târık Sûresi