Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Muharrem Kenger

Muharrem Kenger
@MuharremKenger
Sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman, Vatan ki bu insanların evidir. Sevgilim, onlar vatana düşman.
Lisans
Kahramanmaraş
340 kütüphaneci puanı
1132 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
Tarihi değiştiren herkes gibi Charlemagne da sosyal ve politik ihtiyaçların kendi zamanına dayattığı evrimi hızlandırmaktan başka bir şey yapmadı. Oynadığı rol, çağının yeni eğilimlerine o kadar uyuyordu ki, ne kadarının kendinden ne kadarının koşulların zorlamasından oldu-ğunu ayırt etmek çok zor,
Reklam
İngiltere'nin Hıristiyanlıştırılma Süreci:
İngiltere'nin Hristiyanlaştırılması bir incelik, akıl ve yöntem şahese-riydi. Uzun süredir papa tarafından göreve hazırlanan Canterburyli Aziz Augustine ve arkadaşları, baştan sona hayırseverlik, hoşgörü, anlayış ve sağduyuyu esas alan, dikkatlice düşünülmüş ilkelere göre çalışmaya baş-ladılar. Kelt misyonerleri ne kadar aceleci ve kabına sığmazsa, Gregorius misyonerleri de o kadar sabırlı ve sağduyulu bir davranış içindeydiler. Aradaki fark tarif edilebilir gibi değildi. İngiltere'ye ancak dilini, gele-neklerini ve dinini inceledikten sonra geldiler. İngilizlerin ön yargılarına dokunmamaya özen gösterdiler, erken sonuç almaya çalışmadılar, hatta şehit olma arzusundan bile vazgeçtiler. İnsanların ruhlarından önce gü-venlerini elde ettiler ve böylece onları kesinlikle kazanmış oldular. Altmış yılın sonunda Anglo-Saksonlar, yalnızca birer Hristiyan olmakla kalmadı, Kilise'ye, yani kendilerini Hristiyanlaştıranlara layık yeni misyonerler verme aşamasına bile geldiler...
Kilise, her ne kadar çökmekte olsa da dönemin büyük uygarlaştırıcı gücü, daha doğrusu tek uygarlaştırıcı gücüydü diyebiliriz. Roma gelene-ğinin sürdürülmesi Kilise sayesinde olmuştu, Avrupa'nın yeniden bar-barlaşmasını engelleyen de yine Kilise'dir. Yoksa kendi gücüyle başbaşa kalan laik iktidar bu değerli mirası koruyamazdı. Kralların iyi niyetlerine rağmen kaba ve beceriksiz yönetimleri, üstlendikleri görevin çok gerisin-deydi. Fakat Kilise, devletin elinde bulunmayan bir kadroya sahipti. İmparatorluk döneminde şekillenip geliştiği gibi istilalardan sonra da varlı-ğını sürdürdü. Hiyerarşi bozulmadan kaldı ve Roma'nın idari örgütlenme modeline göre şekillendiği için büyüyen düzensizliğin ortasında sağlam ve sade yapısını koruyabildi. Her eyaletin başkentinde kurulan metropo-litlik, her "şehrin" başkentinde kurulan piskoposluk makamları kuzey bölgelerinde sadece geçici olarak ortadan kalktı. Diğer yerlerde fatihler, canlarını bağışladı veya onlara saygı gösterdi. Sivil yönetim çöküşe gider-ken dinî idare, imparatorluk günlerindeki aynı yapı, aynı devlet adamları, aynı ilkeler, aynı hukuk, aynı dille sarsılmadan kaldı. Çevredeki anarşi-nin ortasında Kilise, kısa süreli çöküşüne rağmen bozulmadan yaşamaya devam etti.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Genel olarak İslam medeniyeti, entelektüel alanda Avrupa halkları üzerinde derin bir etkide bulunmamıştır. Açıklaması zor değildi çünkü içinde yapay olan çok şey vardı. Ayrıca en özgürce yararlandığı kaynaklar, yine çoğunlukla Avrupa kaynaklarıydı.
Bizans sanatı, aslında Suriye sanatı aracılığıyla dönüştürülmüş bir Helen sanatıdır.
Reklam
Bizans; Karadeniz, Ege Denizi, Adriyatik Denizi'ne kıyısı olan tüm bölgelerin gıda ihtiyacını karşılayan birkaç yüz binlik bir nüfusa sahipti. İmparatorluğun ticareti ve denizciliğini canlandıran yine Bizans'tı ve birliğinin en güçlü garantisi, tüm imparatorluk üzerinde et-kili olan çekim gücüydü. Bu güç sayesinde Bizans İmparatorluğu, deyim yerindeyse eski Roma İmparatorluğu'ndan çok daha büyük ölçüde kent-sel bir karakter sunmaktaydı. Çünkü Roma, sadece eyaletlerin ihracatını kendine çekiyor ama karşılığında onlara hiçbir şey vermiyordu, kendini tüketici rolüyle sınırlandırmıştı. Bizans ise tam tersine hem üretiyor hem de tüketiyordu. Şehir sadece bir imparatorluk ikametgâhı değildi, aynı zamanda Avrupa ve Asya'nın aktığı birinci dereceden bir ticaret merkezi ve çok aktif bir sanayi şehriydi.
Sabır, hayatta en önemli silahlardan biridir. İnsan hayatta çok şeye maruz kalabilir, bundan kurtulmak mümkün değildir. Doğmak, her türlü şeye açık kalmak demektir. İnancımızda kader ve kaza diye bir şey var. İnsan kaderini yaşar, yaşarken birçok "kaza"ya, hadiseye muhatap olur. Dinimiz, bize maruz kaldıklarımızı kabullenmeyi salık verir. Kabullenerek sabretme-yi öğütler. Modern ilimler ise sabır için "meditatif" eylem diyor.
Sokrates'in üç filtresi vardır. Biri Sokrates'e gelir, "Size bir şey sormak isterim" der. Sokrates şöyle der adama: "Dur, şu üç süzgece bakalım. Söyleyeceklerin bu süzgeçlere uygun ise anlatırsın. Birincisi, anlatacağın şey doğru mudur? İkincisi, anlatacağın şey iyi bir şey midir? Üçüncüsü, anlatacağın şey faydalı bir şey midir? Dikkat et, birinci süzgeçten geçen ikinci süzgece takılabilir; birinci ve ikinci süzgeçten geçse de üçüncü süzgece takılabilir. Bir şey anlatmak istiyorsan üç süzgeçten de geçe-bilmesine dikkat et."
İlişkide, evliliklerde iletişim kurmayan, daha çok duygusal olarak tepki veren insanlar hep savunmada olurlar. Bir tehlike durumunda yaşıyormuş gibi, her zaman incinebilirler gibi savunmaya geçerler. Bu sebeple yapılması gereken, bu insanlara tehlikede olmadıklarını hissettirmektir. Kendilerinin onandığı, kabullenildikleri hissini onlara vermek... Çünkü bu insanlar daha fazla onanmak isterler. Bunu görmediklerinde öfkelenir, öfke halinde savunmaya geçer, bu sayede güvende olduklarını hissederler. Dolayısıyla onların güvenini kazanmaya çalışmak lazımdır. Sevildiklerini, saygıya değer olduklarını göstermek...
Yıllarca evli insanlar birbirleriyle konuşmakta güçlük çeker, duygularını ifade edemezler. Böyle oldukları için de kızgınlık üzerinden kendilerini ifade ederler. Hayır, sevmiyor değiller; eşine, çocuklarına karşı sevgi de duyuyorlar. Ancak buna rağmen konuşmayı beceremez, dil üzerinden kendini anlatmaz;hep kızgın, hep sinirli olurlar.
Reklam
Öfke
Öfke, insan psikolojisinin menfi tarafında duran dört at-lidan biridir. Felaket getiren atlılardan... Dört atlı; kin, öfke, kıskançlık, düşmanlık... Beyin, bu menfi duygulardan her birinin ortaya çıkışında özel kimyasal bir karışım üretir. İnsan öfkelendiğinde kana bu kimyasal karışır. Bu durumlarda omuz, boyun, bel ve sırt kasları gerilir; damar direnci artıp tansiyon yükselir. Bütün enerji depoları harekete geçer; kolesterol, yağ asidi, şeker artar.
Erkek, çocuğun doğumu için lazım bir şeydir ama çocuğun yetiştirilmesi konusunda varlığı o kadar da etkin değildir. Hem çocuğun doğumunda hem de yetişmesinde anne çok daha belirleyicidir. Çocuğun ihtiyaçları konusunda yetersiz annelerin çocukları sıkıntılı olur. Bir şekilde annesiz kalmış, babalarına kalan çocukların durumu da böyledir. Bir babaya kalmış çocuklar tehlikeye açık demektir. Evet, çocuk için lazım olan çok şey anne isimli kapıdan içeri girer. Mesela annelik hormonu vardır ama babalik hormonu yoktur. Daha önce de bahsettiğimiz gibi maymunlar üzerinde yapılan bir deneyde oksitosin hormonu verilmiş erkek maymunların çocuklarını koruma davranışı geliştirdiği tespit edilmiş.
Erkeğin duygusal farkındalık konusunda eksik olması onun avcı karakteriyle ilgilidir. Avcı yani savunma ve saldırma içinde var olan... Askere benzer avcı. Erkeğin böyle olması bir anlamda iyidir. Çünkü bir aile reisi olarak bu hali, ailesini savunmaya yarar. Genetik olarak öyle kodlanmış. Cesareti ve agresifliği buradan beslenir. Kadınlar ise avcı değil, anaçtırlar. Kadın annedir, duygusal direnci az olan çocuğun bir anneye ihtiyacı vardır. Duygusal ihtiyaçları fazla olan çocuk için anne bir sığınak, bir cevaptır.
Hep denir ya, erkek duygu insanı değildir; hesap adamıdır o. Daha çok akla/hesaba yakın olan erkek, duygunun içinde var olan kadınla evlenir. Akıl ve duygunun karşılaşmasıdır evlilik. Kadın erkeğin mağdur ettiği bir şey olur çünkü erkek duygunun içinde var olan kadınlık hallerini okuyamaz. Okuya-maz, yanlış anlar, doğal olarak kabullenilmeyen tavırlara girer.
Ne istediğini bilmeyen eşlerin varlığıyla karşı karşıyayız. Sadece memnun değiller; şikâyet konusu yaptığı eş başka türlü olsa mutlu olur mu, o da belli değil. Adı konulmayan bir mutsuzluk durumu söz konusu... Bu sebeple kişiler ne istediklerini bilmek durumundadırlar. Kiminle, nerede evli olduğunu unutmadan... Eşin durumu, toplumun yapısı göz ardı edilmeden... Mesele yine kişinin kendisini ve ilişkili ol-duğu insanı tanımaya geliyor.
2.690 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.