Her şeyi bilme, her şeyin üstesinden gelme, her şeyi kontrol etme iddiası insanı güçlü kılmaz; aksine daha kırılgan hale getirir. İnsan eksik, sınırlı, zayıf, aciz bir varlıktır. Hata yapar, yanılır, aldanır, yorulur, yetersiz kalır. Bu yüzden aciz bir varlık olduğu gerçeğiyle yüzleşmesi ve haddini bilmesi insana zayıflık değil, güç katar. Haddini bilenin Rabbini bilmesi tam da bu yüzdendir. İnsan ancak sınırlı bir varlık olduğunu kabullenince sonsuz bir güce sığınma ihtiyacı hisseder. Bu durumda dünyayı ve insanları kontrol etme, bir kalıba koyma, değiştirme, engelleme saplantısından vazgeçer. Dünyanın kendisinden daha merhametli, daha adil, daha hikmetli ve daha muntakim bir yaratıcısının olduğunu hatırlar. Böylece aczini hissetmesi ona güçlü bir hazinenin kapısını aralamış olur.
Hayat o kadar hızlı akıp gidiyor ki insan hiçbir şeyin farkına varamıyor. Ama ne zaman ki yaşlanıyor, etrafına verdiği zararları yavaş yavaş hatırlamaya başlıyor. Sonra da diyor ki 'Şimdiki aklım olsa hayatta yapmam!' diyor da, ne fayda? Mesela ben biliyorum ki bin defa da doğsam bin defa pişman olurum doğduğuma. Belki de can yakmak için gelmişimdir bu dünyaya bir de pişman olmak için? Gerisi de biraz tango, biraz palavra…
Sandalye çekip oturduktan sonra bir çay söyleriz. Çayımızı içerken çocuklar büyür, kuşlar yuva yapar, bir an ötekine bağlanır, giden gider, boşluk dolar, içimizi çekeriz.