Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

OkuYücel

OkuYücel
@OkuYucel
Beykent Üniversitesi/Uluslararası İlişkiler İstanbul Üniversitesi/İşletme (AÖ)
İstanbul
Fatih, 5 Nisan
9 okur puanı
Haziran 2020 tarihinde katıldı
“İnsan yapılması gereken bir seçimdir.” diyorsunuz. Çok güzel. İnsan, her şeyden önce, şu andaki varlıktır. Doğal gerekirciliğin dışında bir varlık. Kişioğlu özünü önceden belirleyemez, onu bireysel yaşama işlevi içinde kazanır. Bunun üstünde bir insan doğası yoktur, ancak belli bir anda verilmiş özgür bir varoluş vardır.
Reklam
256 syf.
·
Puan vermedi
Yatırım 101
Yatırım 101Michele Cagan
7/10 · 473 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ritter'e göre, varoluşçuluk, köklerinden kopmuş, temelini yitirmiş, geçmişe, tarihe güvenini kaybetmiş, toplumda yabancılaşmış, mutsuz, huzursuz insan varlığını dile getiren bir felsefedir. Bu felsefe daha çok, toplum içinde yaşayan bireyin tehdit altında olduğu, günümüzle gelenek arasındaki bağlantının koptuğu, insanın mânâsız bir varlık haline geldiği, kendi kendini yitirmek tehlikesinin baş gösterdiği yerde ortaya çıkar. Özellikle, savaş ve bunalım ertesi yılları bu çıkışın keskinleştiği, göze battığı dönemlerdir. Bazı düşünürler, örneğin Tillich; bu çıkışın köklerini makinecilikte buluyorlar. Makinenin üretimde kullanılması birtakım ters sonuçlar doğuruyor: Bir yandan, insan gitgide işlettiği makinenin egemenliği altına giriyor. Özünü, benliğini, bilincini, kişiliğini günden güne yitiriyor. Neredeyse, dönen çarkın bir vidası haline geliyor, nesneleşiyor. Öbür yandan Sosyalistlerin de söylediğine göre makinenin getirdiği toplumsal üretim düzeniyle bireysel mülkiyet düzeni arasındaki çelişme kişiyi tedirgin ediyor. İki düzen arasında bir uyarlık sağlanamaması insanı gittikçe kendine yabancı, saçma, ezici, güvensiz, anlamsız bir ortamda hiçlikle karşı karşıya yaşamak zorunda bırakıyor. Bu aykırı durum, bireyin yavaş yavaş kişiliğinden olmasına, toplumda yabancılaşmasına, yalnızlaşmasına. bunalmasına yol açıyor. Giderek insanoğlu, Sartre'ın deyişiyle, nedensiz, zorunsuz, anlamsız bir varlık haline giriyor.
Egonuzu hükümsüz kılmak için bilgiye karşı bir çeşit alçakgönüllülük benimsemelisiniz.
Reklam
Düzeyinizin biraz üstünde, iddialı gibi görünen bir görev seçmek iyisidir. Bu durum yaratıcı dinamik yasasının bir gerekçesidir: Hedef ne kadar yüksekse, içinizden o kadar fazla enerji sağlarsınız. Zorunlu olduğunuz için bu işe kalkışırsınız ve varlığını hiç bilmediğiniz yaratıcı güçlerinizi keşfedersiniz. İkincisi rahatlık ve güvenlik gereksinimizden sıyrılmanızdır. Yaratıcı çabalar yapısal olarak belirsizdir. Belki görevinizi biliyorsunuz ama çabalarınızın sizi nereye götüreceğinden emin olamazsınız. Eğer yaşamınızdaki her şeyin yalın ve güvenli olmasını istiyorsanız, bu görevin açık uçlu yapısı sizi kaygılandıracaktır. Eğer başkaları ne düşünüyor ya da grubun içindeki konumunuz tehlikeye düşecek kaygısına kapılırsanız, asla hiçbir şey yaratamazsınız. Hiç farkına varmadan aklınızı belirli alışkanlıklara bağlarsınız ve fikirleriniz bayatlar. Eğer başarısızlık ya da bir zihinsel ve parasal istikrarsızlık dönemi geçirmek kaygısına kapılırsanız, yaraticı dinamiğin birincil yasasını ihlal edersiniz ve sonuçta kaygılarınız ortaya çıkan çalışmanıza yansır. Kendinizi bir kâşif olarak düşünün. Eğer kıyıdan ayrılmak istemiyorsanız, yeni bir yer keşfedemezsiniz.
Boyutlu aklın iki temel gereksimini vardır: Birincisi belirli bir alan ya da konuda yüksek düzeyde bilgi edinmek ve ikincisi bu bilgiyi yepyeni yollarla kullanabilme açıklığı ve esnekliğine sahip olmak.
Pasteur'ün dediği gibi, “Şans yalnızca hazırlıklı beyinleri sever."
Başka kişilerin bizlerle uyumlu olmasını umut etmek büyük bir aptallıktır; ben asla böyle bir umut taşımadım. Her insanı bağımsız bir birey olarak gördüm ve tüm garipliklerini anlamaya çabaladım ama kimseden fazla yakınlık beklemedim. Böylece herkesle sohbet edebildim, çeşitli karakterler hakkında bilgi edindim ve yaşamı yönetmek için gerekli ustalığa ulaştım. -JOHANN WOLFGANG VON GOETHE
Sosyal zekâ, saflık perspektifini bir kenara atıp, daha gerçekçi olmaktan başka bir şey değildir. Dikkatimizi içeri yerine dışarı odaklamayı, doğuştan sahip olduğumuz gözlemleme ve empati yeteneklerini keskinleştirmeyi içerir. İnsanları idealleştirme ve şeytanlaştırma eğilimimizi aşıp, oldukları gibi görüp kabullenme anlamına gelir. Bu düşünme biçimini çıraklık evresinde olabildiğince erken tarihte geliştirmeliyiz.
Reklam
Şöyle düşünün: Ìki çeşit başarısızlık vardır. Birincisi korktuğunuz ya da en kusursuz zamanı beklediğiniz için fikirlerinizi uygulamamanızdan kaynaklanır. Bu tip başarısızlıktan ders alamazsınız ve ürkeklik sizi yıkıma sürükler. Ikinci başarısızlık cesur ve girişimci ruhtan kaynaklanır. Bu durumda başarısızlığa uğrarsanız, şöhretinizin zedelenmesi öğrendiklerinizle kıyaslanınca pek önemli olmaz. Yinelenen başarısızlık ruhunuzu sağlamlaştıracak ve işlerin nasıl yürüyeceğini size apaçık gösterecektir. Doğrusu ilk girişimde her şeyin doğru gitmesi bir lanet sayılır. Şans unsurunu sorgulamazsınız ve altın dokunuşa sahip olduğunuzu düşünmeye başlarsınız. Kaçınılmaz biçimde başarısızlığa uğrayınca, aklınız karışacak ve öğrenebilme noktasını aşan biçimde moraliniz bozulacaktır. Bir girişimci çırağı olarak fikirlerinizi olabildiğince erken hayata geçirmeli, halka sunmalı ve benliğinizin bir kısmıyla başarısız olmayı umut etmelisiniz. Bundan sonra kazanacak çok şeyiniz olacaktır.
Bir makine bozulunca bunu kişisel olarak almazsınız ya da umutsuz olmazsınız. Aslında gizli bir armağandır. Böyle arızalar genellikle size var olan hataları ve geliştirme yollarını gösterir. En doğrusunu yapıncaya kadar denemeyi sürdürürsünüz. Aynı ilke girişimlere de uygulanmalıdır. Hatalar ve başarısızlıklar sizin öğrenme yollarınızdır. Size kendi yeterszliklerinizi gösterir. Insanlar övgü ve eleştirilerinde çoğunlukla politik davrandıkla- rindan yetersizliklerinizi onlardan öğrenmeniz çok zor olur. Başarısızlıklarınız aynı zamanda ancak uygulanınca ortaya çıkan fikirlerinizin hatalı yanlarını görmenizi de sağlar.
Yapı olarak biz insanlar acı verebilecek ya da aşırı zor olabilecek her şeyden uzak dururuz. Bu doğal eğilimimizi her tür beceri kazanma denemesine taşırız. Herhangi bir becerinin bir yönünde ustalaşınca, ki genellikle bu bize en kolay gelen yönüdür, bu unsuru defalarca yineleriz. Zayıf yönlerimizden kaçındığımız için becerimiz çarpık gelişir.
Özünde herhangi bir beceriyi deneyip geliştirirken, bu süreçte kendinizi değiştirirsiniz. İlerledikçe daha önceleri gizli kalmış veni yeteneklerinizi ortaya çıkarırsınız. Duygusal açıdan gelişirsiniz. Keyif alma duygunuz yeniden tanımlanır. Kolayca erişilen zevkler, dikkat dağıtan, zaman öldüren boş eğlenceler gibi gelir. Gerçek zevk engelleri aşmaktan, yeteneklerinize güven duymaktan, becerilerinizi akıcılaştırmaktan ve bunların verdiği gücü hissetmekten gelir. Daha sabırlı olursunuz. Can sıkıntısı eğlence yerine fethedilecek yeni engeller aramanın belirtisi olur.
91 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.