Bu eşsiz eser, şüphesiz artık en sevdiklerim arasında. Ahmet Hamdi Tanpınar üslubu ile tanıştığım için çok mutluyum çünkü kullandığı şairane üslup ile insanların gerçekten ayrı hayatları temsil ettiğini bu kadar harika anlatması beni mest etti.
Kitapta beni takip eden bir İstanbul manzarası vardı hep. Hangi sayfayı okusam ayrı bir portre canlandı gözümde. Bu şehri bu kadar hisli tarif edebilmesi inanılmaz. Yazarın, Mümtaz ve Nuran aşkını boğaz manzarası olarak hayal dünyamızda canlandırması ve bu şehrin dar sokakları dediğimizde Mümtaz'ın yalnızlığını en derinden hissetmemiz bunu açıklıyor.
Mümtaz eskilerden kalan yalnızlık, umutsuzluk ve çaresizlik duygularını Nuran ile karşılaşınca geri plana atmaya karar verdiğini hissediyorsunuz fakat hayat türlü türlü karşılaşmalarla Mümtaz'ın bunu yapmasına izin vermiyor. Bu sergüzeştin sonunda neler olduğunu tahmin etmek sanki belli gibi olsa da kesinlikle çok şaşırdım.
Romanın bize verdiği en güzel özelliklerden biri bence bütün karakterlerin ayrı bir psikolojiyi temsil etmesi. Biri geçmişin izleriyle yaşıyor, biri hayatta anlam ararken yolunu kaybediyor, biri toplum baskısının içinde kendi istediklerini unutuyor, biri yol göstericiliğin ona adadığı görevle uğraşıyor, biri huzuru huzursuzluğun içinde arıyor ve daha niceleri sizi bekliyor.