Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ömer Çopur

Mukaddime
Değişmekten korkmayalım. Vahyin reh- berlik etmediği, arzulara göre şekillenen değişimlerden korkalım. "Nasıl değişelim?" sorusuna gelince ise Kur'ân'ın mihmandırlığında değişelim... Zira Kur'ân'ın değiştirip dönüştürme gücü teorik bir iddia değildir. O, daha önce bir ümmeti değiştirip dönüştürdü. Çölde yaşayan dağınık insanlardan tarihin seyrini değiştiren ve tarihi yeniden yazan bir ümmet çıkardı. Şöyle ki; Kur'ân'ın ilk talebesi Allah Resûlü'ydü (). O kendi hâlinde güzel ahlaklı bir hanifken Kur'ân onun kalbine indi. Ne imanın detaylarını ne de Kitab'ı biliyordu. Dahası, kendisine bir kitap indirileceği beklentisi de yoktu: "Böylece sana emrimizden bir ruh/Kur'ân vahyettik. Sen Kitab'ın ve imanın ne olduğunu bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayet ettiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen, dosdoğru yola iletirsin."
Reklam
Kur'an'ın özelliği
biz insanların Kitab'ımızla istikamet üzere ilişki kurması için onu "sıfatları/özellikleri" ile tanımaya ihtiyacı vardır. Aynı şekilde sahabeye de soracağız. Çünkü Kur'ân'ın en büyük eseri sahabe toplumudur. Taştan katı kalpli insanları önce yumuşatmış, sonra arındırmış, ardından bir bitkiyi büyütür gibi merhale merhale inşa etmiştir. İmrân ailesi- nin adağını kabul eden Allah,"Meryem'i nasıl bir bitki gibi yetiştirdiyse"onların da okumalarını kabul etti

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Haya
Bazı işlere başvurmak, insanın hayvanı̂ yaradılışının kuvvetli olmasına bağlıdır. Zina, hırsızlık, yalancılık ve yapılması yasaklanan öteki suçlar gibi... Bu fiillerin hepsi insan fıtratına aykırıdır. Kur’an-ı Kerim’de, bahis konusu işler için, terim olarak “Münker” (kötü işler) deyimi kullanılmıştır. Bu kelimenin lûgat karşılığı “bilinmeyen” (meçhul), yahut da “tanınmayan” (gayrimaruf) demektir. Sözü geçen fiillere “münker” denmesindeki amaç şudur: İnsanın yaradılışı, fıtrat va tabiatı, bu gibi işleri tanımaz ve bilmez. Ancak hayvanı̂ taraf kuvvetlenip zorlansa, insan, o zaman bunlara başvurur. Hatta istekle değil, hayvanı̂ tabiatın etkisiyle, yani mecburiyet altında... Esasen insanın yaradılışı, insanlık tabiatı, bütün “münker’lerden kaçınmak ister. Nitekim, şeriat ve hikmet sahibi Efendimiz (salât ve selâm ona olsun) de bu meseleye işaret etmişlerdir. Bu bakım-dan kötü işlerden kaçınmaya utanma duygusu” (ha-ya) denmiştir.
El-Melik 9
Haset, insanın din ve dünyasına zarar veren en tehlikeli ahlaklardandır. Başlangıcı, başkalarında olan nimeti/hayrı/fazileti çekememektir; yani kıskançlık. Zirvesi ise başkalarında olan hayrın zevalini istemek, onu ortadan kaldırmak için çaba içinde olmaktır; yani haset. Haset, kişinin dünyasına zarar verir. Çünkü içinde haset olan bir kalp, huzur duygusunu bilmez. Gözü hep dışarıdadır... Kendisinde olmayıp başkasına bahşedilen nimetlere gözünü diker. İçi içini yer. Başkalarının mutluluğundan mutsuz olur... Haset, kişinin dinine zarar verir. Çünkü haset eden bir kalp, başkasından gelen hakkı kabul edemez. Öz çocuklarını tanıdıkları gibi Allah Resûlü'nü tanıyan Yahudiler, niye inanmadı? Bekledikleri peygamberin Araplardan çıkmasını çekemediler ve hasetleri nedeniyle kâfir oldular:
Reklam
El-Melik 8
İnsan bir ihtiyaçtan ötürü dost edinir. Çünkü insan zayıftır, güçlenmek için dosta ihtiyacı vardır. Muhtaçtır, eksiklerini gidermek için dosta ihtiyacı vardır. Yalnızdır, ünsiyet bulmak için dosta ihtiyacı vardır... Kimi dost edinecek insan? Genelde kendisi gibi bir insanı dost edinir. Allah'ın rahmet ettikleri müstesna, çoğu zaman yanılır. Çünkü insanın dostluğu, umumiyetle boğulanın boğulana tutunması cinsindendir; iki eksiğin yan yana gelmesidir ve çoğunlukla iki eksikten bir tam çıkmaz. Peki, Allah'ın dostluğu, yardımı, yakınlığı... öyle midir? Haşa ve kella! O Melik-i Mutlak'tır. İnsanın ihtiyaç duyduğu her şey O'nundur, dilediğine dilediği kadarını verir. Yüce Allah da Melik-i Mutlak oluşunu hatırlatarak müminlerin yalnızca O'nu dost edinmelerini ister: "Hiç kuşkusuz, göklerin ve yerin mülkü/hakimiyeti/egemenliği Allah'a aittir. Diriltir ve öldürür. Sizin Allah'ın dışında ne bir dostunuz ne de bir yardımcınız vardır.
El-Melik 7
Mülkün afetine düşen insanlar bazen açıktan, bazen de gizliden gizliye kendilerine değer atfederler. Kimisi açıkça böbürlenir. Zenginliği, liderliği veya ilmiyle üstünlük taslar. Kimisi de içten içe beklenti içine girer. Saygı bekler, ayrıcalık ister, sevilmek ister, korkulmak ister... Kişi bu duygulara kapıldı mı ölçülerini kaybettiğini anlamalıdır. Zira o, mülk meselesine vahiy zaviyesinden bakmıyordur. Mülk tasavvuru cahiliye kiriyle kirlenmiştir. Evet, mülkle değer arasında ilişki kurmak bir cahiliye ahlakıdır ve müşrikçe düşünme biçimidir:
El-Melik 6
Ansan infak ederek malını çoğaltmaz ve cennet nimeti olarak ebedileştir mezse mala gönülden bağlanmaya başlar. Mala gönülden bağlanan insan, zaman içinde mala/mülke kul olur. Peki, mala/mülke kul olmak nedir? Kişinin mal ile mutlu olup, yokluğunda öfkelenmesidir. Malın; kalbinin/ duygularının merkezine yerleşmesidir. Sevgisinin, öfkesinin, hüznünün, rızasının... malın varlığına ve yokluğuna göre şekillenmesidir. Buhari'nin Ebu Hureyre'den rivayet ettiği hadiste Peygamber buyurmaktadır: "Dinarın kulu helak olsun! Dirhemin kulu helak olsun! Helak olsun, ters çev rilsin! Ayağına diken battığında çıkaramasın! O, kendisine verildiğinde razı olur, verilmediğinde ise öfkelenir." Hadisin son cümlesine dikkat edelim. Bu, Nebevi bir ölçüdür. Böyle bir bağımlılık, İslam tarafından asla kabul edilmez. Mümin bir şeyi sevebilir, onun varlığıyla mutlu olabilir, ona alışabilir... Ancak bir şeyin varlığıyla mutlu olup yokluğuyla öfkeleniyorsa bu, o şeyin tüm kalbini ele geçirdiğini gösterir. Kalbi istila eden şey, insanı o şeye karşı kullaştırır: Allah Resülü (sav) başka bir bağımlılık için şöyle der: "İçki bağımlısı puta tapan gibidir." Tüm bağımlılıklar bu ölçülerle ele alınmalıdır. Bir şeyi sevmek ve ona alışmakla ona bağımlı olmak/kul olmak birbirinden ayrılmalıdır. toplan
El-Melik 5
İnsanın mülkü ise sınırlıdır, harcadıkça tükenir. Malın tükendiğini gören insan cimrileşir. Bu da mülkün afetidir. Malı tükenmez bir hazineye çevirmenin yolu, Allah yolunda infak etmektir. Çünkü infak edilen her malın yerine Allaho daha hayırlısını koyar. Ya malını bereketlendirir ya da sayısını arttırır: "De ki: Şüphesiz ki Rabbim, kullarından dilediğine rızkı genişletir, (dilediğine) daraltır. Her ne infak ederseniz (Allah,) yerine başkasını koyar. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." Ayrıca infak edilen her mal ahirete yapılan bir yatırımdır. Ebedi olan cennet nimetine dönüşür: Aişe Annemiz (ranha) bir gün Resûlullah'ın (sav) kestiği kurbanın kürek kemiği dışında her parçasını dağıtmıştır. Peygamberimiz eve geldiğinde kurbanın akıbetini sormuş ve Aişe Annemiz, kürek kemiği dışında hepsini dağıttığı- nı söylemiştir. Bunun üzerine Peygamberimiz, "Kürek kemiği dışında hepsi bize kaldı."" buyurmuştur. Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: "Kulların sabahlamış olduğu her günde iki melek semadan iner. (Bu iki meleğin görevi, dua ve beddua etmektir.) Birisi der ki: Allah'ım infak eden kişiye infak ettiğinin yerine yenisini ver. Diğeri de der ki: 'Allah'ım malı tutanın da malını telef et Allah'ın (c) kendisine mal verdiği kimsenin, meleklerin hayır duasına nail olabilmek için infak etmesi gerekir.
El-Melik 4
Ebu Hureyre'den (ra) rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) şöyle buyur maktadır: "Allah, Kıyamet Günü'nde yeryüzünü kabzasına alır. Semayı sağ eliyle dürer ve der ki: 'Melik olan benim! Nerede yeryüzünün melikleri?.. Buhari,4812
Reklam
El-Melik 3
Allah'ın (c) mülkü, El-Hak isminin eşlik ettiği, hakiki bir mülktür. O d mülkünde El-Evvel ve El-Åhir'dir. Öncesi yoktur ve O'nun mülkü zeval bulmayacaktır. İnsanın mülküyse mecazidir. Bir başlangıcı vardır ve bir gün mutlaka son bulacaktır. İnsan hiçbir zaman hakiki bir melik olmamış ve olamayacaktır!
El-Melik 2
Geceden gündüzü, gündüzden geceyi; ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kudret karşısında ümitlenmemek ne mümkün! Karanlıktan aydınlık çıkaran, elbette fasıktan muttaki bir kul çıkarabilir. Ölüden diriyi çıkaran, elbette masiyetlerle ölmüş bir kalpten, vahiyle hayat bulmuş bir kalp çı karabilir. Gece O'nun mülküyse, kalpler de O'nun mülküdür! Ölü O'nun mülküyse, duygu ve düşünceler de O'nun mülküdür!
El-Melîk
El-Melik olan Allah, kullarından dilediğine mülk verir. Demek ki kendisine otorite, egemenlik, zenginlik, makam... verilen her insan, El-Melik isminin bir tecellisine mazhar olmuştur. Elde ettiğini kendisinden veya başka bir mahluktan değil, mülkün sahibinden bilmelidir.
El-Alim 4
Unutmamalı: Salih amel yapıyor olmak, salih bir netice almak anlamına gelmez. Zaman olur, şeytan ve nefis bizi salih amele teşvik eder. Olmaz, demeyin! İçinde riya olan amel, şeytanın en sevdiği ameldir. İnsan hem yorulur hem ameli boşa gider hem de o amel nedeniyle azaba uğrar. Zarar içinde zarar; ziyan içinde ziyan!/
El-Alim 3
Gizli, kapalı, sır... Bunlar bizim dünyamıza ait kavramlardır. Allah için gizli/kapalı yoktur. O (cc), âlim-i mutlaktır. Kalplerin ve dillerin, duygu ve düşüncelerin ve dahi gözlerin fısıltısını bilir. İlminin bu derinliğini kulların idrak etmesini ister. Bu nedenle sık sık hatırlatır. Zira bu bilginin, insanın arınması ve güzel ahlak sahibi olmasında ciddi bir etkisi vardır. Şöyle ki; İslam ahlakının esası, özün ve sözün, zahirin ve bâtının uyumlu olması, yani ihlastır. İhlas yoksa hiçbir amelin değeri yoktur. Peki, ihlas nasıl kazanılır? Kişi Yüce Allah'ın kuşatıcı ilmini anladığında adım adım ihlasa yakınlaşır. Evet, insan başkasını aldatabilir. Dahası kendisini dahi aldatabilir. Ancak Allah'ı aldatamaz. Allah (CC) sinelerde olanı, nefsin fısıltılarını bilir. Kime ne gösterirsek gösterelim, Rabbimiz her şeyin hakikatinden haberdardır. Bizim gösterdiğimizle değil, kendi ilmiyle bize muamele edecektir.
184 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.