Ne çok tongaya düşürüldük, gözümüzün içine baka baka yalan söyleyenler tarafından, üstelik yalan olduğunu da biliyorduk. Biz salağı oynarken onlar kendi yalanlarına önce kendilerini inandırdılar. Sonra yaşamlarına insanmış gibi devam ettiler. Oysa koskaca bir sıfırın şeytani boşluğunun içinde gereksiz bir yer kaplamadan ibarettiler.
Farkında olmak yaralıyor kimi zaman, aynı kalmadığını görüyorsun hiçbir şeyin, iyiye gitmediğini daha da kötüye döndüğünü görüyorsun, içindeki acıya yüzündeki bir ilave çizgi eşlik ediyor, kanıyorsun, gelişine yaşadığın için öyle bol keseden şişirilmiş umut ta cehennemin dibinde biliyorsun.
Her yağmur tanesi gökten bir mesaj verir ruhuma, o karartılar, o gök gürültüsü muazzam bir eserin inşasıdır aslında, ah yağmur sesini duymak bile çatılardan, camlardan, ne büyük lütuf, hüzünle umut arasında koşturup durur gönlüm. Ah yağmur dindir içimin yangınını, besle umudunun çiçeğini.
Oysa bir kelebeğin kanatları ne güzeldir, bir yerde okumuştum kelebekler kanatlarını göremezler diyordu, sararan yapraklar tüm kuruyan damarlarını gözler önüne sererken hüzün verebilir ama onlar da ne güzeldir, sonra kar eriyip gitmeden önce beyaza bürüyebilir her yeri tüm ihtişamıyla, ya insanlar... kimi dünyanı tıpkı o kelebeğin kanadına, o sarı yaprağın sorgulamalarına, o karın huzuruna çevirirken, kimi içinin sokaklarını bir kelimesiyle yangın yerine çevirebilir.