Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Özlemgül Pekdemir Gökçay

Özlemgül Pekdemir Gökçay
@Ozlemgulpekdemirgokcay
İnsan, aldatıcı dış görünüme güvenince düzeneğin sırrını çözemiyordu. Olanları düşüncelerinde birleştirirse, kendi bakış açısının tekrar tekrar dışına çıkarsa gerçekte olan bitenleri ancak o zaman anlayabilirdi. İnsan gözlerini dört acmazsa duygu, gözlerini ve tüm düşünce sistemini rastgele birbirine yapıştıran zamk oluyordu. Şu lanet olası yirminci yüzyılda asıl maharet, kişinin kendi duygusunu kendinden ayırıp mikroskop altına koymasından ibaretti. Onca karmaşadan sonra.
Sayfa 173 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Aynaların, görüntüsünü yansıttığı herkesi içine alan bir belleği var mıdır acaba ?
Sayfa 64 - Can YayınlarıKitabı okudu
Çift olmak ne kadar da karmaşık ve köpüğü andıran bir bileşimdi.Bir ilişki her ne kadar çözülse de ve sonra tamamen bitse de, gizli yollar boyunca yaşamaya devam eder, ölmez ve ölmek istemez.
Sayfa 198 - Everest 4.baskıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Var olmak işte bu, diye düşündüm; bir neşe kıpırtısı, bir acının sancısı, yoğun bir keyif, tenin altında atan damar; bunlardan başka anlatacak gerçek hiçbir şey yok.
Sayfa 228 - Everest 4. baskıKitabı okudu
“…insan kuşkusuz arkadaşına da ağlar, ama o zaman bile hayatta kalmış olmanın hoşnutluğu gibi bir duygulanım vardır ya da daha iyi bir bakış açısıyla, ölen değil, ölüme iştirak eden taraf olmanın, onun tablosunun tamamını görebilecek ve sonunda hikâyeyi anlatacak olmanın ve geride kalan savunmasız insanlara sahip çıkan ve onları teselli eden taraf olmanın hoşnutluğu vardır. Arkadaşları öldükçe insan daha çok kabuğuna çekilir ve daha yalnız hisseder kendisini ama aynı zamanda eksilenleri tek tek sayar: Biri gitti, biri daha…”
Sayfa 112 - YKYKitabı okuyor
Reklam
.....Evlendiyseniz artık sinema çıkışı adımlar birlikte aynı yöne gider (ahenk bozulmuştur çünkü artık yürüyen dört ayak vardır) ama ben ona eşlik etmek istediğim için değildir bu, böyle bir alışkanlığım olduğundan ya da bu bana daha doğru geldiğinden de değildir; sadece artık ayaklarım ıslak kaldırımları adımlarken bocalamadigi için, düşünüp tartmadığı için fikir değiştirmedigi için sevmediği ve pişman olamadığı içindir: artık biz böyle isteyelim yahut istemeyelim, bu gece ya da dün gece ben bunu istemezken dahi hep aynı yöne giderler.
Sayfa 15 - YKY 7.baskiKitabı okudu
“Başımıza gelen her şey, konuştuğumuz ya da bize anlatılan her şey, gözümüzle gördüklerimiz ya da kulağımızla dinlediklerimiz, tanık olduğumuz (dolayısıyla, biraz da sorumlusu olduğumuz) her şeyin bizim dışımızda alıcısı olmalıdır […] Her şey en az bir kez anlatılmalıdır, […] zamanına göre anlatılmalıdır. Ya da aynı kapıya çıkar ki, tam zamanında anlatılmalıdır.”
Sayfa 122Kitabı okudu
Verilen verilmeyenle eş, sakındığımız ve uzak durduğumuz şeylerle tutunduğumuz ve yakaladıklarımız aynı, yaşadıklarımız hiç denemediklerimizle bir ama yine de hayatımızı seçerek, eleyerek, reddederek ve bu tıpatıp aynı şeyleri birbirinden ayıran bir çizgi tasarlayarak ve kendi hikayemizi hatırladığımız ve anlatılabilen biricik hikaye haline getiren bir çizgi tasarlayarak geçiriyoruz. Tüm zekamızı, tüm duygularımızı, tüm tutkumuzu şimdi değilse de zamanla birbirinin eşi olacak şeyleri birbirinden ayrıştırmak için harcıyoruz, bu yüzden de pişmanlıklarla , kaçırılmış fırsatlarla, doğrulamalarla, onaylamalarla ve yakalanmış fırsatlarla doluyuz, gerçekte hiçbir şeyin doğrulandıgi yokken ve her şey durmadan elinizden kaçıp giderken. Ya da belki de hiçbir zaman hiçbir şey olmuyorken.
Sayfa 29 - Yapı Kredi Yayınları 7.baskiKitabı okudu
Bazen olanların hiçbirinin olmadığı duygusuna kapılıyorum, çünkü hiçbir şey kesintisiz olmuyor, hiçbir şey sürekli değil, sürüp gitmiyor, hiç durmadan hatırlanamıyor ve var olanların en rutininie, en sıradanina kadar herşey görünüşteki tekrarında kendisini reddediyor, "hiç kimse önceden olduğu şey ya da kişi değildir " dedirtene kadar kendisinden vazgeçiyor ve dünya söylenmeyeni, olmayanı, bilinmeyen ve kanıtlanamayanı bilen, gören, duyan belleksizlerin itmesiyle belli belirsiz dönmeye devam ediyor.
Sayfa 29 - Yapı Kredi Yayınları 7.baskiKitabı okudu
Ecelin yaklaşmasının en acı yanı ölümün kendisi, getireceği ya da götüreceği şeyler değil, gelecekte olacakları hayal edememek.
Sayfa 118 - YKY 3. baskıKitabı okudu
Reklam
Biliyorum, mezarlar da ölüler de insanları beklemez.Onları geçtim, ölüm de beklemez . Bekleyen sadece biziz, ölüme çok derin anlamlar yükleyen, başımıza her gelen haltı şiirsellikle süsleyen biziz. Kaybolup gitmeyi kabullenemeyen, hayır -hayır-biz yok-olamayız diye deliren, direnen yine biziz. Biz...Biz, zavallılarız. Halbuki ölüm de terlik, bardak ya da gazoz gibi, sadece bir kelime nihayetinde. Hayatta ince bir detay zamanda küçük bir leke...Ama olmuyor işte, insan bir şekilde avunmak istiyor, yine de, küçük de olsa bir masala tutunmak istiyor.
Sayfa 174Kitabı okudu
Kendimi, annemin şarkı söyleyerek kek yaptığı güneşli günlerden birindeymiş gibi iyi hissettim. Dışarıdaki gök gürültüsü bile buna engel olamadı. Şimdi fark ediyorum da...Yıllar sonra mutlulukla ilişkilendirdiğim çoğu gün, aslında yaşadığım sırada farkında bile olmadığım,fazlasıyla sıradan anlardan oluşuyormuş.
...çünkü bunun benim başıma gelebileceğine ya da geleceğine kendimi inandıramiyorum.Durumun gelişmesine göre sonunda ölebilecegim, ve eğer öyle olursa (aman tahtaya vurayım!) o andan itibaren başkalarına neler olup bittiğinden artık haberim olmayacağı fikrine alışamıyorum. Sanki müthiş bir merakla okuduğum bir kitabı elimden çekip alıyorlarmış gibi. Aklı sığar şey değil.Yine de bu kadarla kalsa vahim sayılmaz, işin kötüsü başka kitaplar da olmayacaktı, tek bir kadim elyazması olarak hayat.
Sayfa 33 - YKY 3.baskiKitabı okudu
"Dünyanın bir yerinde her biri kendisine bir oyun bulmuştu. Oyunları dışında, kendi kendilerine bile insanlar çok az içtenlikli oluyorlardı. İnsanın hayatı bir yapmacık düzendir. Belki en içtenlikli oldukları yer gene bu korkunç oyunlarıdır. Büyük yalanlar, büyük kandırmacalar oynuyorlar. Bu sınırlı yaşamaya başkaldırıyorlardi, bu doğumla ölüm arasındaki aydınlık çizginin iki yanı karanlıktı. Karanlıktan gelip karanlığa gitmek zorunda olan insanlar bu dayanılmaz acıya azıcık karşı koyabilmek için türlü oyunlar, korkunç oyunlar icat ediyorlardı. Oyunların en masumu da bu korkunç oyunlar içinde çocuk oyunlarıydi. İnsanoğlu büyüdükçe oyunu zalimleşiyor, sertleşiyor, çirkinlesiyor, korkunçlasiyor, utanç verici bir hal alıyordu. Bu iki karanlık arasındaki çizgiyi, doldurabilmek, bu dayanılmaz ağrıya katlanabilmek için kötülüklerden kötülük beğen."
Sayfa 280 - YKY /15.baskiKitabı okudu
Şimdiki zamanın sonsuza dek süreceğine inanma hatası bu, her bir verili anda mevcut olan şeyin katiliğine inanma hatası, halbuki pek az zamanımızın kaldığını ve hiç bir şeyin kati olmadığını bilmemiz gerekir. Omuzlarımızda bir hayli değişim ve bir hayli yön değişikliği taşırız, sadece yazgının eseri olanları değil, kaynağını kendi ruh halimizden alanları da. Bir gün bize büyük bir ciddiyetle görünen şeye bir sonraki gün tarafsız bakabildigimizi, onun bizim için bir veriden, salt bir gerçeklikten ibaret olduğunu keşfederiz. Onsuz var olamayacağımız, uyku tutmadığımız, varlığımızın bir anlam ifade etmediği, gün be gün kelimelerine, varlığına bağlı olduğumuz kişi, bir an gelir düşüncelerimizde bile yer tutmaz hale gelir ve yer tutacak bile olsa bir müddet sonra omuz silkmesinden ibaret olur ve bu aklımıza geldiğinde varıp varacağı nokta en fazla bir saniyeliğine, herhangi bir endişe ya da merak kırıntısı dahi olmadan öylesine 'ne oldu acaba' sorusudur. Vakti zamanında, bizi aramasını ya da buluşmayı iple çektiğimiz ilk sevgilinizin yazgısı bizim ne denli umurumuzdadir ki bugün?
Sayfa 98 - YKY 8.BaskıKitabı okuyor
Insanın öngörebileceği şeyler zannedebildikleridir, kişinin son anda gördüğü ve yaşadığı şeydir hikayenin sonu. İnsan kendisi olmadan da hayatın tekerinin döndüğünü bilir, hiçbir şey o ortadan kayboldu diye durmaz. Ama bu sonrası onu ilgilendirmez. Can alıcı olan insanın durmuş olmasıdır, neticede hersey onunla durur, aslında öyle olmasa da dünya harfiyen son noktaya gelmiş kişinin son anındaki gibidir. Ama bu 'aslında' nin da bir önemi yoktur artık. Artık geleceğin hiç var olmadığı ve şimdiki zamanın bize değişmez ve sonsuz göründüğü yegane andır bu, zira bundan gayrı ne tek bir olaya ne de değişime katılabiliriz.
Sayfa 82 - YKY Yayınları 8.baskiKitabı okuyor
Reklam
"İşte, hepimiz ölüme mahkum fanileriz. Aslında hiçbir şeye değmez. Ne yaparsak yapalım, tek yaptığımız aslında beklemekten ibaret. İzinli ölüleriz biz, birinin söylediği gibi."
Sayfa 41 - YKY 8.baskiKitabı okuyor
Bağlar
İyonik bağ 'zıt kutuplar birbirini çeker' bağıdır. "Diyelim ki siz doktora tezinizi piyasa ekonomisi üzerine yazdınız, kocanız ise oto lastiği değiştirerek para kazanıyor. Birbirinizi seviyorsunuz ama ekonomide görünmez el kavramı hakkında anlatacaklarıniz onun ilgisini çekmiyor" "Demek istediğim, siz ve kocanız birbirinden tamamen farklısınız ama yine de güçlü bir ilişkiniz var. Bu iyidir. Aynı zamanda iyoniktir" Belki de evliliğiniz daha ziyade bir kovalent bağdır" "Eğer öyle ise şanslısınız çünkü bu, bir araya geldiğinde daha da iyi bir şey ortaya çıkaran güçlü yönleriniz olduğu anlamına gelir. Mesela hidrojen ile oksijen birleştiğinde ne elde ederiz. Su, daha iyi bilinen adıyla H20. Kovalent bağ birçok yönüyle bir partiden farksızdır, sizin hazırladığınız tart ve kocanızin getirdiği şarap sayesinde daha da güzelleşecek bir parti " " Şimdi de üçüncü bağa geçiyoruz. Hidrojen bağı;aralarındaki en kırılgan en zayıf bağ. Ben buna 'ilk görüşte aşk' bağı diyorum çünkü iki tarafı birbirine çeken sadece görsel bilgiler oluyor. Siz onun gülüşünü beğeniyorsunuz, o sizin saçınızı. Ama sonra konuşuyorsunuz ve onun gizli bir Nazi olduğunu, kadınların çok dırdır ettiğini düşündüğünü öğreniyorsunuz. Puf. Zayıf bağımız koptu gitti. Hidrojen bağı sizin için budur, hanimlar;gerçek olamayacak kadar güzel görünen bir şeyin muhtemelen gerçek olmadığına dair kimyasal bir hatırlatma "
Sayfa 272 - Altın KitaplarKitabı okudu
"Bir adamın ölümünden sonra ortaya çıkan büyük sırrı, genellikle hayatına geriye dönük olarak bakmaya yarayan bir prizmaya dönüşür; öyle ki, sırrın bir özelliğini hatırlatan her hayat özelliği temelli bir anlam yüklenir" Ve sonunda : "Çünkü çaresiz, söylemeyi becerebildiklerimizden çok soylemediklerimizle yargılanıriz."
Sayfa 265 - Metis Yayınları 2016 yılı baskısıKitabı okudu
Kendine Tapan Kadın
Kendine tapan insanlar, eninde sonunda da tek başlarına kalmaya mahkumdurlar. Kendine tapmak, kendini başkalarına sonuna kadar kabul ettirmek için bir sebep değildi. Kendine tapan insan, kimseye saadet veremeyeceğine ve saadet ise ancak verildiği zaman alınan bir şey olduğuna göre hiçbir zaman mesut olamazdı.
Sayfa 339 - Ithaki yayınları 3 baskı Şubat 2022Kitabı okudu
".... fazla okuma sürmenaj olursun vardı bir de biz çocukken. Şimdi kimse okumadığı için bu tür sözlere gerek kalmadı. Ben çok okudum diyemesem de okudum. Ne sürmenaj oldum ne kafayı üşüttüm. Ama yanlış okudum sanırım ya da yeterince derin okumadım ki, okuduklarımın yaşamla baş etmeme bir yararı olmadı. Yaşamın değişim hızı benim okuma hızımdan daha yüksekti. Büyüdüğümü, olgunlaştığımı sanırken çevremdeki her şeyin çürümüş, benim de çevremle birlikte çürümüş olduğunu anlamam çok zaman aldı." OsmanAyfer Tunç
Sayfa 494Kitabı okudu
"Kendini bu kadar ümitsizliğe kaptırma biriciğim," diyor. "Dünyanın kuruluşu böyle. Hepimiz birer birer göçecegiz." Bu başkaları için pek kolay söyleniliyor ve pek kolay kabul ediliyor. Ve sonra kendi hayatımız bahis mevzuu olunca da her ömür için zaruri bir netice olarak gördüğümüz ölümü nefsimize hiç yormamış, hiç yakıştırmamis ve en uzak bir ihtimal olarak dahi kendimiz için hiç kabul etmemiş olduğumuzu görüyoruz. Suat Derviş “Yeniden Yaşayabilseydik”
Sayfa 252Kitabı okudu