Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim.
Sen bana, dünyada başka türlü bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Aşk hiç de sizin söylediğiniz basit sempati veya bazen derin olabilen sevgi değildir. O büsbütün başka, bizim tahlil edemediğimiz öyle bir histir ki nereden geldiğini bilmediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilmeyiz.
Kahramanımız beş yaşında..... Adı Zezé..... Yoksulların yaşadığı bir mahallede oturuyorlar muhtemeldir ki “favela”..... Ayakta kalma mücadelesinin verildiği çok çocuklu bir aile... Aile bir aradaymış fakat değilmiş gibi... Ayrı havadalar izlenimi... Bu ortamda kahramanımız Zezé'nin konuşacağı, dertleşeceği, hayallerini paylaşacağı en yakın
Okumaya başladığımda kitabın isminin çağrıştıracağı bir konuyla karşılaşacağımı sanıyordum ki, hemen hemen her okurunda bu durumu yaşayacağını umuyorum. Ancak başladığınızda kitabın bir kahraman üzerinde yürüyen kurgusu ve bu kurguyu besleyen ilginç bir dili olduğunu göreceksiniz. Kitabı popüler kılan unsurlardan biri bu galiba. Elbette, 1951 yılında yayınlandığını düşünürseniz; dönemin ABD'sinde Holden adındaki yeni yetme bir ergen karakteri üzerinden okuldan başlayarak (nihayetinde okuduğu okullardan atılan bir öğrenci) toplumsal, ahlaksal ve dinsel eleştirileri sansür ve yasaklamayı getirmiş olduğunu görüyoruz. Kitabı popüler kılan özelliklerden bir diğeri de bu
sanırım.
Yazarın kendi yaşamından esinlendiği muhakkak. Ana karakter ve anlatıcı ‘Holden' için J.D.Salinger'in kendisidir diyebiliriz. Ergenliğin getirdiği bir başkaldırı ve zaman zaman boş vermişlik, kural tanımamazlık, ben merkezci tutumun psikolojik yansımaları metinde kendini baskın olarak hissettiriyor. Küfür, argo konuşma ve cinselliğin serseri bir ergenin dünyasında ne kadar yer tuttuğunu size gösteriyor.