Promete34

Promete34
@Promete34
Kimi başında taç ile doğar, kimi elinde kılıçla ben kalemle doğmuşum. Ormanda yol ikiye ayrıldı ben en az kullanılanı seçtim bu hayatımdaki bütün farkı yarattı. Carpe diem
2 reader point
Joined on April 2024
Şu anda okuduğu kitap
Dön...
Biz yeniden çöllere döneceğiz ve vahiylere kulak vereceğiz, savanlar, göller ve akarsular arılıklarıyla bizi çağıracak. Elmaslar kayaların içinde kalacak ve parıltıları hepimizi aydınlatacak. Balta girmemiş ormanlar bizi düşüncelerimizin karanlık ormanından çekip alacak, düşünmeye ve acı çekmeye son vereceğiz; bu kurtuluşun ta kendisi olacak.
Reklam
Aşk henüz balçıkla kan arasındaydı:Ben saçlarını örüyordum bir ıssız gezegende, Daha yaşanmamış geceleri hayâl ediyordum, Bir yılkı atı gibi başıboş sıcaklığını Tutup geleceğe ben yediyordum.Aşk henüz bedenle can arasındaydı:Tâ gözlerinin içine bakıyordum bir ıssız gezegende, Yıldızları koyuyordum yerliyerine… Acıyı öğreniyordum, o muhteşem acıyı… Nefesimle çizgiler çiziyordum ellerine…Aşk henüz mekânla zaman arasındaydı:Göç arzuları mı ne kımıldıyordu içimizde? Kolların boynumdaydı, yüzün yüzüme değiyordu, Bir yasak ağacın gölgesindeydik ikimiz; Olgun şiirler dalları yere eğiyordu…Aşk henüz toprakla duman arasındaydı:Dokuz renkli kehkeşanlar dolaşıyordu çevremizde, Ben süt-beyaz teninden ay ışığını süzüyordum. Kalem yoktu, kâğıt yoktu, harf yoktu, Kirpik uçlarımla alnına bir şeyler yazıyordum.Aşk henüz gurubla tan arasındaydı:Bir ıssız gezegende fısıldaşıyorduk ikimiz, Sözün lezzetini tadıyorduk bir mercan kadehten, Deli yağmurlar dolduruyordu derin çukurları, Henüz denizler yoktu ben seni severken…
Zamanın eli deydi Çoktan değişti her şey Artık ikimizde aynı değiliz

Reader Follow Recommendations

See All
Ne kadar seversen sev, ama asla belli etme sevgini; Çünkü sevdiğin kişi, sevildiği kadar üzecektir seni
"Hırsızlarla dolu bir panayırdayız. Bezirgânlar mallarını sürmek için sesleri çıktığı kadar bağırıyorlar. Tam bir yaygara. Oysa medeniyet üslûp demektir." (Bir Facianın Hikâyesi)
Reklam
Aslında biz mutlu olmuyoruz toplumun standartları mutlu oluyor. Senin ki yaşamak değil katlanmak.
Annabel Lee / Edgar Allan Poe Seneler,seneler evveldi; Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı,bileceksiniz İsmi Annabel Lee; Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekden başka beni.
Gülce
Uçurumun kenarındayım Hızır Ulu dilber kalesinin burcunda Muhteşem belaya nazır Topuklarım boşluğun avcunda Derin yar adımı çağırır Dikildim parmaklarımın ucunda Bir gamzelik rüzgâr yetecek Ha itti beni, ha itecek
Derdimin yangını sardı gökleri Bir mahkum kanıyla aktı izlerin Deniz ölesiye severken seni, Neden gemileri yaktı gözlerin, Yıkıldı yolunu bekleyen şehir, Şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir
miras
Bana şiir kaldı baba, yorgun ve huzursuz gözlerinden tedirgin ellerinden geriye mahçup bir çocuk gibi bungun şiirin boyundan büyük sesi kaldı. Şimdi, sapı kırık bir cezvenin isli boşluğunda saklısın, yüreğimin hoyrat sarkacı seni silmeye yetmiyor, yarım bir söz gibi duruyorsun, orada, suyun alıngan boşluğunda. Şiir insanı aklar mı baba?
Reklam
kalsam, sığdıramam bu deli maviyi ihanet kokan soluguna metropollerin üşür gözlerimde yediveren tomurcuk yedigöğün yıldızları yüreğimde bir maral ağlar hangi suya eğilsem...
"Yeterince hırsızlık yaparsan, çaldığın paralarla seni aziz ilan edecek bir kilise satın alabilirsin." C. De Lautréamont
Baki Kalan Sensiz giden trenler, Ufuklarda kaybolan birer ümit Nehir gibi akmıyor günler Heraklit Heraklit. Zaman masal kuşlarına benziyor Abûs, kocaman, sâkit. Ve geceleri Alnında dolaşır biteviye Kirli, soğuk pençeleri. Yıldızları söndürmüş fırtına, Batan gemidesin; Senden ne kalacak yarına! Kıyılardan imdat isteyen sesin.
Bugünü bitirip yarına başlayamam Gözlerim sokakların ardına taşamıyor artık Herkesin güldüğü yerde ben ölüyorum Yüreğimde anlatılmaz bir kırıklık Ucu bucağı var mıdır ki bu acının Günler birbirine ekleniyor, tek bir gün oluyorlar Artık gecenin ardından sabah gelmiyor Ve uzun bir kışın ardından bahar Bugünü bitirip yarına başlayamam Dün kayboldu, ötesi bir o kadar uzak Sözcükler taşa dönüşüyor şimdi boğazımda Çok anlatılmış bir öykü oldu yaşamak..
Bugünü bitirip yarına başlayamam Gözlerim sokakların ardına taşamıyor artık Herkesin güldüğü yerde ben ölüyorum Yüreğimde anlatılmaz bir kırıklık Ucu bucağı var mıdır ki bu acının Günler birbirine ekleniyor, tek bir gün oluyorlar Artık gecenin ardından sabah gelmiyor Ve uzun bir kışın ardından bahar Bugünü bitirip yarına başlayamam Dün kayboldu, ötesi bir o kadar uzak Sözcükler taşa dönüşüyor şimdi boğazımda Çok anlatılmış bir öykü oldu yaşamak..
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın, Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi Birbirinizin kadehini doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin, Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeyin,
Reklam
Birlikte durun ama yapışmayın birbirinize: Çünkü ayrı durur tapınağın sütunları. Hem birbirinin gölgesinde yetişmez meşeyle selvi.” Halil Cibran "Ermiş"
"Hırsızlarla dolu bir panayırdayız. Bezirgânlar mallarını sürmek için sesleri çıktığı kadar bağırıyorlar. Tam bir yaygara. Oysa medeniyet üslûp demektir." (Bir Facianın Hikâyesi)
Altınlarını cam karşılığı dağıtan Kızılderili'yi hiçbir zaman gülünç bulmadım. Cam, altından çok daha asil. İsrail peygamberlerinden beri lânetlenmiş bir maden, altın. Adı, tarihin bütün cinayetlerine karışmış. Pıhtılaşmış kan, insan kanı. Cam güzel, çünkü kirli bir mazisi yok. Cam güzel, çünkü kalbi var, kırılıverir.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak, Meyvalar sabırla olgunlaşırmış. Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış. Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Hor görmek ile hoş görmek arasındaki fark "r" İle "ş" Değildir. Biri sevgiyi örter diğeri kusuru
Zaman çok çabuk geçiyor.Vakit hiç geçmiyorken
Reklam
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık! Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi. Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık. Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi. Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık; Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi... Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi. Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara: Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi. Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara, Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Yüzyıl sen sustun Yüzyılda ben İlk konuşan ölecekti İlk ben konuştum Sen ellerimi tuttun Günah sayılmazdı Ölünün ellerini tutmak Kurtulmuştum.
Masalım...
Bir zemheride Tekmil dereler kar Lapa lapa gelmişti atlar Dolu dizgizdi gözleri Bir kez sen bakmıştın Bir kez de ben Gözlerimizin arasından geçen Bütün ölüler dirilmişti
Yaşamı seçmedik, maruz kaldık, şaşkınız
Burası dünya bütün heveslerin yarım kaldığı yerdir