Buğulu bir otobüs camından etrafı gözler gibi dünyanın gidişine ayak uyduruyoruz. Sadece şehirlerin, yolların ve evlerin yanından geçmedik; mutluluğun ,sahip olmanın, yaşamanın ve hatta ölümün bile yanından geçtik.
“Açılır bahtımız birgün, hemen battıkça batmaz ya!
Sebepler halk eder Hâlık, Kerem bâbın kapatmaz ya!
Benim Hakka münâcâtım değildir rızk için hâşa,
Hüdâ Rezzakı alemdir, rızıksız kul yaratmaz ya!”
• Erzurumlu İbrahim Hakkı hz.
"Cife-i dünya değil kerkes gibi matlûbumuz Bir bölük ankâlarız Kâf-ı kanâ'at bekleriz"
Bizim maksadımız akbaba gibi bir leşe benzeyen bu dünyaya talip olmak değildir. Biz Anka kuşu misali kanaatin Kaf Dağı'nı bekliyoruz.
Mühim olan insanın bir arayış içinde olması, öyle olunca Cenab-ı Allah mahrum etmiyor. Ya bir insan çıkarıyor karşısına, ya güzel bir mekâna koyuyor onu; ama bir şekilde mahrum etmiyor.
Eğer Allah'ın yazdığı senaryo ve çizdiği resim üzerinde yoğunlaşmak istiyorsak atacağımız ilk adım seyretmek olacaktır. Tabiatta bir kafe yok, insanlar yok; sadece manzara ve o manzarayı seyretmekten doğan manevi bir keyif var.
"Dünyâ biter o yerde ki mağlûb olur hayâl Temdîd-i ömre kudreti kalmaz tahayyülün"
Biz, hayal kuramaz olursak; hayal mağlup olursa, tahayyülün artık ömrü uzatmaya gücü yetmez ve orada dünya biter, diyor.
Biz, sadece "düşünme" kelimesini telaffuz etmiyoruz, ona tefekkür, teemmül ve tezekkür kelimelerini de ilave ediyoruz. Sadece düşünmekle iş bitmiyor. Mesela hayal kuruyoruz. Yahya Kemal Beyatlı diyor ki:
"Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar."
Dua, kevserlerin en tatlısıdır. Gözyaşlarından ve ilâhî rahmetten yapılmadır. Sevdalar onun başında söyleşir, garipler onun kenarında dinlenir, yanmış yürekler onu içtikçe ferahlanırlar.