"Huyu suyu aykırı, dilleri başka olanlar birbirlerine ısınamazlar." derler a. Yalan! Beraber çalışıp beraber çile çeken insanlar birbirlerine öyle bağlanıyorlar ki, bir kısmı buz bir kısmı da ateş olsa, birbirine uyup canciğer kardeş oluyorlar.
- Kime darılıp küstüğünü anlamıyorum. Suç kimin? O zamana, o döneme kızıyorsanız, geçip gitti artık geri gelmez. Devlete mi kızacağız? Buna da hakkımız yok.
- Bak Sabitcan, ben yalnız bildiğim işe anladığım işe karışırım, anlamadığım şeylere asla burnumu sokmam. Senin de bunu anlayacak kadar akıllandığını sanırdım ama yanılmışım. İnsan yalnız Allah'a sırt çevirmez, yalnız O'na küsemez. Allah ölüm verirse, bu, hayatının sona ermesi demektir. Çünkü insan doğar ve vakti gelince ölür. Bunun dışında, bu dünyada olan her şeyin hesabı sorulur.
Bu dünyada ölmek zor bir işti ama ölenin şanına yakışır bir törenle gömülmesi de kolay bir şey değildi. Yapılacak birçok işin olduğu son anda anlaşılırdı. Bakarsınız filan şey eksik, falan şey yapılmamış.. her şeyi kendin bulmak zorunda kalırsın. Kefenden tutun da cenaze aşının pişirilmesi için yakılacak oduna kadar her şeyi...
Monptit, hayat budur işte. Hep giden birileri olur. Ne yürek unutur ne özlemler ölür. Bunlar sevgimizde yaşamaya devam eder. Ama birileri, zamanı geldiğinde gitmek zorundadır.
Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayılana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi.