Uzun zamandır kitap okuyamıyor olmamın üzerine bir seneden fazladır rafların arasına sıkışmış bu kitap aniden gözüme çarptı ve bir gün içerisinde heyecanla kitabı okudum. Kitabı okurken ince bir kitap olmasına rağmen şaşırtıcı derecede büyük bir evreni vardı. Monte Carlo, kumarhane, otel gibi bir çok yere misafir oldum. Kitabı yorumlayacak olursam;
Hepimiz hayatımız boyunca bir çok olaya, bir çok insana ve bir çok yere misafir oluyoruz. Ancak bazı anlar oluyor ki kimselere bahsedemeyeceğimiz yerler, kişiler ve olaylar oluyor. Yıllarca içimizde verdiğimiz savaşla bir yerlere geliyoruz. Belki o olayların üzerlerini örtüyoruz ve hiç yaşanmamış gibi davranıyoruz. Hayatımızın büyük bir kısmında bize yük olan bu anlar bir gün hiç umulmadık bir olayla bağdaşlaşıp ortaya çıkabiliyor. Tıpkı bu romanda ki Bayan C. gibi. Eşini kaybetmiş, çocuklarından uzaklaşmış ve hayatı artık griye çalan Bayan C. o gece o tutkulu elleri görmüştü. Ve yıllarca o 24 saat zihninde ve kalbinde üzeri kapalı kalacaktı. Tıpkı o 24 saat içerisinde ki gibi onu tetikleyen, harekete geçiren bir sebep olmasaydı bu olayı asla öğrenemeyecektik. Bazen bizlerde Bayan C. gibi harekete geçiyoruz. Tutkuyla, heyecanla, zevkle, şehvetle... Peki sonucu herkeste mutlu sonla mı bitiyor?
Romanı okuduğunuz da belki de zihniniz ve kalbinizde üstü örtülü tozlanmaya bırakılmış anılar da ortaya çıkacaktır. Bayan C. ile sohbet ediyormuş gibi hissedeceğiniz bu romanda umarım kendi yaşamınızda ki geçen mutlu 24 saatleri hatırlarsınız.
Kültür insanları oluşturmaz. İnsanlar kültürü oluşturur. Kadınların insanlığı kültürümüzün parçası değilse, onu kültürümüzün bir parçası haline getirebiliriz ve bunu yapmalıyız.
Feminenliğim için özür dilememeyi öğrendim artık. Bütün kadınlığımla saygı görmek istiyorum. Çünkü bunu hak ediyorum. Siyaseti, tarihi seviyorum ve fikirler üzerine iyi bir tartışmadan büyük keyif alıyorum. Kadınsı bir kadınım. Bundan mutluyum. Yüksek topukları, ruj denemeyi seviyorum. Erkeklerden ve kadınlardan iltifat almak hoş bir şey (gerçi dürüst olmam gerekirse tarz sahibi kadınların iltifatlarından daha büyük keyif alıyorum.) Fakat genellikle erkeklerin sevmediği, "anlamadığı" giysiler giyiyorum. Bunları sevdiğim için giyiyorum, iyi hissettirdikleri için giyiyorum. "Erkek bakışı" hayattaki seçimlerimi etkilemiyor.
Matt Haig
İnsan gerçekten ölmeyi mi ister? Bu konuda kendi düşüncemle ölmeyi değil o an ki baş edemediğimiz olaylardan kaçmayı isteriz. Bunalmış, pes etmiş ve her şeye kırgınızdır. Bütün bu duygulardan ve düşüncelerden kurtulmamız için ölmek bize kolay gelir. Nora da böyle düşünmemiş miydi? İşinden kovulmuş, sevgili kedisi hastalıktan ölmüş ve tek piyano öğrencisi olan Leo de dersleri bırakmıştı. Tabi olanlar sadece yakın zamanla sınırlı değildi. Geçmişte yaşananlar, pişmanlıklar, korkular ve vazgeçişler... Hepsi bir araya gelerek Nora'yı bu son duruma getirdiler. Peki Nora gerçekten ölümü tercih ettiğinde hepsinden kurtulacak mıydı? Diğer seçenekleri görmek ve yaşamak onda nasıl bir değişime yol açacaktı? Bunların hepsini ilmek ilmek işleyen bu kitabı okurken "Keşke gerçekten böyle bir şey olsaydı belki de bir çok insan hâlâ aramızda olabilirdi." diye düşünmemi sağladı. Bazı şeylerden kurtuluş her zaman kaçmakla olmuyor maalesef ki. Bazı şeylerden kurtuluş o olanlara rağmen onların üstüne gitmekle, yardım almakla ve her şeye rağmen ayakta durmaya çalışmakla oluyor.
Umarım sizlerin de hayatınızda bir Bayan Elm'iniz olur ve her şeye yeniden başlayabilmek için size yol gösterirler.
Keyifli okumalar dilerim.