Çocuk odaları ve sınıflar tabandan tavana kadar meşhur oyuncak markalarının neferleriyle döşeliyken; mızraklarını, kum bombalarını, kalelerini kendi yapan çocuklardan bahsetsem çocuklarımıza...
Ya da uykudan gözünü açıp yüzünü yıkamadan tablete koşan, kahvaltısını telefon ekranı olmadan yapamayanlara çelik çomaktan, bilyelerden söz etsem...
Bugün savaşı Filistin, Doğu Türkistan başta olmak üzere zulüm ve haysiyetsizlikle mücadele eden insanları göstererek öğrettiğimiz yavrularımıza; boş bir arsayı vatan bilip her heyecanı, coşkuyu, küslüğü, kahramanlığı yaşadıkları yer için çocukça ama mertçe savaşan çocukları anlatarak öğretsem...
Ve arkadaşlığın, dostluğun içtenliğini, aynı macunu kurumasın diye sırayla çiğneyen çocukları tüm saflığıyla, cesaretiyle ve iradesiyle anlatabilsem...
Hiçbirini yapamam; bahsetsem, söz etsem, öğretsem, anlatsam da inandıramam.
Zira vaktiyle en somut hâliyle duyumsadığımız şeyler en soyut hâliyle yanı başımızda artık.
Hakkında çok şarkı mırıldanıp defalarca dolu gözlerle anabiliriz çocukluğumuzu. Ama bana aynı kızarık gözlerle okuyup son sayfasını kapattığım bir "çocukluk" kitabı sorsalar yalnızca "Pál Sokağı Çocukları" derim.
Hem çocuk hem yetişkin için okuyunuz, okutunuz...