Bu elle tutulamayan, bu korkunç aşkın sorumluluğunu bütün acılarıyla yüklenen biri olacağım yerde, sözgelişi odandaki, o her zaman seni görebilen, güzelliğini seyredebilen mutlu bir ayna, bir dolap olsam ne iyi olurdu: Gün boyunca izlerdim seni, koltuktaki oturuşunu, mektup yazışını, kalem tutan o güzel elini, dalıp giden yüzünü, uykuya dalışını...Denizin dibindeki avuç içi kadar bir yer okyanusun baskısına nasıl dayanıyorsa, sen de öyle dayanıyorsun Milena. Yaşam rezillik aslında, bunca çirkinlik içinde insanlara dayanabileceğimi ummazdım bugüne kadar, utanç duyardım, ama sen, bir şey öğrettin bana, dayanılmayacak gibi olan yaşam değilmiş. Seni sevip sevmediğimi soruyorsun durmadan, çok güç bunun karşılığını vermek. Mektupla hiç verilemez. Eğer bu yakınlarda yüz yüze gelirsek “soluğum kesilmezse ” söylerim ama bu konuda ettigin her söz etime batan kızgın bir şiş sanki, yakıyor, geçmiyor acısı gün geçtikçe daha da yakıyor.
Sana ne demeliyim bilmiyorum...
Güneşim desem, güneş batıyor
Hayatım desem, hayat kısa
Gülüm desem, o da soluyor...
Sana "canım" demeliyim
Çünkü bu can seninle yanıyor...
Birini güzel olduğu için sevmezsin ki..
Sen sevdiğin için güzel olur o.
Sırf sen seviyorsun diye herkesten farklıdır.
Herkesten başka bakar gözleri.
Onu özel kılan sensin, senin sevgin...
Bazen dayanmaktır sevmek;
Hayat nereden vurursa vursun,
Ayakta durabilmek…
Bazen yaşamaktır sevmek;
Soluksuz ciğer gibi sevgisiz,
Kalbin duracağını bilmek…
Bazen ağırdır sevmek;
Sevdiğine layık olabilmek…
Ve bazen hayattır sevmek;
Birini çok uzaktayken bile,
Yüreğinde taşıyabilmek…
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?Öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?