Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Rüveyda YILDIZ

Rüveyda YILDIZ
@Ruveyda_yldz
"...Ve tüm bu süre boyunca, gümüş gözlü şeytan gözlerini Corvina'nınkilerden ayırmadan herkesi başıyla onayladı. Ona sanki derisini yüzerek açıp, zihninin en derin köşelerine dalabilecekmiş gibi bakıyordu. Onun adını öğrenmek istiyordu. Sesini duymak istiyordu. Corvina bunu iliklerine kadar hissediyordu..."
Sayfa 56 - Martı Yayınları, RunYxKitabı okuyor
Reklam
' "Her şeyi mahvetmişim gibi hissettim. Her şey bitmişti. Kim olduğumu bilmiyordum. Berlin'den seninle birlikte gelen adamı ben de tanımıyordum. Sen 1941'de tanıdığın, aşık olduğun, evlendiğin genci istiyordun. Bense onu bulamıyordum. Ama o araştıran gözlerinin ardındaki 'seni' de bulamıyordum. Benim için endişelenen, kaygılanan birinin gözlerini görüyordum. Albay Moore'a karşı hissettiğin şefkatti; bana gösterdiğin de. Ama bildiğin gibi ben senin acıyan gözlerini, acıyan ellerini istemiyordum. Bizim aramızdaki duvar üç buçuk metre değil, otuz metreydi sanki. Tırmanamıyordum. Yokluğumda sen başının çaresine bakabilmiştin, bense her şeyi mahvediyordum. Albayın da benim de o askerî hastaneye yatmamız gerekiyordu. O gitti ama bana yer yoktu. Bana orda da yer yoktu, senin yanında da. Bu dünyada hiçbir yerde bana yer yoktu..." '
' "Burada yaptığım şey bu mu? Halletmek mi? Kimin ben? Hayatım boyunca kendime bu soruyu sordum. Sovyetler Birliği'nde de Suisun Koyu'nda da. Kollarımda Nazi sembolleri, orak-çekiç sembolleriyle bunu yanıtlamak pek de kolay değil." Sen Amerikalısın Alexander Barrington, demek istedi Tatyana ona. Kızıl Ordu'da savaşıp askeri olmadan yaşayamayan, Leningradlı Rus bir kızla evlenen bir Amerikalı. Sen busun işte.'

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Tatyana'nın da mutlu olmadığını biliyordu. Üzerinde bir ağırlık vardı. Onunla yüzleşemiyordu ve Alexander da bunu yapamayacak kadar küçük parçalara ayrılmıştı. Eskiden güçlüydü ama artık değildi. Gücü geçmişte kalmıştı; binlerce kilometre doğuda, Kama'da, ışıltılı Neva'da, buzlu Ladoga Gölü'nde, Holy Cross'un ormanlarla kaplı dağlarında, Almanya'da gömmeyi bile başaramadığı Paşa'yı o buz gibi yerde bırakan, yıllarca soğukkanlılıkla ona ihanet eden arkadaşı, teğmeni, hain dostu Ouspenski'de kalmıştı. Tanrım! Lütfen, daha fazlasını istemiyordu. İçindeki yangından kurtulmak istercesine ürperdi..."
"Karım ve ben tam tersini yaşıyoruz. O silah taşıdı, onu öldürmeye gelen adamlara ateş etti. Hastanelerde, savaş meydanlarında, cephelerde bulundu. Mülteci kamplarında ve toplama kamplarında bulundu. Ablukaya alınmış buz gibi şehirlerde aç kaldı. Sevdiği herkesi kaybetti." Alexander yarım kadeh viskiyi midesine indirmesine rağmen yine de anlatmaya devam etti. "O her şeyi biliyor, görüyor, anlıyor. Belki artık eskisi kadar değil ama o da benim hatam. Ben pek..." Alexander konuşamadı. "Pek ilgilenemedim. Bizim sorunumuz birbirimizi anlamamamız değil. Bizim sorunumuz birbirimizi anlamamız. Birbirimize bakamıyoruz, masum bir söz söyleyemiyoruz. İçimizdeki kedere dokunmadan birbirimize dokunamıyoruz..."
Reklam
'Grace ona gülümseyerek baktığında, Julian kalbinin deli gibi attığını hissetti. Bu kadında ne vardı böyle? Daha önce kimse onun gibi işlememişti Julian'ın içine. Esasında sebebini biliyordu. Gerçekten "onu" gören ilk kadındı. Dış görünüşünü, vücudunu ya da kahramanlıklarını değil; Grace onun ruhunu görmüştü. Julian böyle bir insanın var olabileceğini bilmiyordu.'
Sayfa 229Kitabı okudu
''Bir sürü hata yapmıştım ve bir sürü fırsat kaçırmıştım. 'Sen de hissediyor musun?' Çok üzgündüm, çok ama çok üzgündüm. Dizlerimin üstüne çöktüm çünkü bacaklarım artık beni ayakta tutmayı reddediyordu. Geriye doğru esnedim ve yüzümü gökyüzüne kaldırıp gözlerimden akan pişmanlık ve hüznün yağmurla karışmasına izin verdim. Çünkü ona söylemeliydim. Ona bu kelimeleri vermeliydim. Şimdi geri dönüp ona tüm gerçekleri söyleme şansını elde etmek için her şeyimi verirdim... Bunun için ölürdüm. 'Ben de hissediyorum Ellie. Her zaman hissettim...' "
' "O halde neden bunu riske atıyorsun?" Erkek kelimelerini dikkatle seçmek istercesine bir an için sessiz kaldı. "Benim dünyama güzelliği sen getirdin. Bir gece bile olsa aynısını yapmak istedim senin için." Raven'ın dudaklarından acı dolu bir inleme döküldü. "Bana işkence etme." "Gerçek bu. Yıllar boyunca gecelerimin ve gündüzlerimin güzellikle dolu olduğunu düşündüm. Sonra karşıma sen çıktın ve ne kadar yanıldığımı anladım." '
'Elini çenesinin altına koyan William ona döndü. "1274 yılından beri gördüğüm tek umut ışığı sensin. Kalbimin tekrar atmasına sebep olan tek şey sensin." '
'Prens ayaklarını kapıya doğru ilerletmek istese de başarılı olamadı. Emerson'ı çocuğunun önünde öldüremeyeceğini fark eden Prens, şaşkına dönmüştü (kızları henüz bir bebek bile olsa). Kendisine bir şeyler olmuştu, bir şeyler değişmişti. Belki de bunu yapan Jane'di. Hayatına bir Truva atı gibi sızmış ve beraberinde merhameti getirmişti.'
Reklam
"Çünkü ben seni kaybedebileceğim anlamına gelen her şeyden korkuyorum."diye itiraf etti. "Sana söyledim aşkım. Ben hiçbir yere gitmiyorum. Burada, ait olduğum yerdeyim. Kalbim senin kalbinle, ruhum da senin ruhunla yaşıyor. Seni seviyorum Gideon. Buna ve bunu hak ettiğine inanman gerekiyor." "Bunu hiçbir zaman hak etmeyeceğim,"dedi, boğuk bir sesle. "Fakat hayatımın geri kalanında bunu hak etmek için çabalayacağım. Seni seviyorum, Neliss, hayatımda hiç kimseyi sevmediğim kadar. Sen benim kalbim, nefesim, her düşüncem ve her arzumsun. Sen gücümün gerçek kaynağısın çünkü sensiz hiçbir gücüm yok."
'Yan yana uzanarak dinlendik; birbirimizi okşuyor, birbirimize bakıyor ve gülümsüyorduk. "Birbirinin gözlerine bakmak" ifadesinin aptalca olduğunu düşünürdüm. Sahte. Yani, hangi adam böyle bir şey yapardı ki? Şimdi, görünüşe göre... Ben yapıyordum. Ve bu hiç de aptalca ya da sahte bir şey değildi.'
Sayfa 209Kitabı okudu