Müslüman gençler olarak üzülüyoruz, pişmanlık duyuyoruz falan. Ama bu üzüntüyü bi trajediye dönüştürüp, köşe başında gözyaşı dökmeğe hapsedersek işi ancak taca atarız. "Zamanı gelene kadar hiçbir fiili müdahaleye girişmemeli" diyerek de nefsimizi kandırırız. Gerektiği yerde fiili mücadeleye de gireceğiz! Kamuda yükselme, yüksek görevlere gelme niyetlerimiz bizi korkak, pısırık şahsiyetlere dönüştürüyorsa verdiğimiz tavizler sonucu geldiğimiz makam tarafından yutulmuş olacağız. Şu son yirmi yıllık encâm bunun apaçık bir kanıtı değil mi?
Babalarımıza, dedelerimize bakmayacağız. Onlar "aman oğlum şu toplara girme, şuradan önünü keserler" demekte belki mazurlar. Bu taktik bizi yutuyor ve sürüncemede bırakıyormuş acı bir şekilde farkettik. Şu anki manzara bizi kendimize getirmiyorsa, vah başımıza.
Ciddi çalışmalar isteyen, zevklerimizden feragat etmemiz gereken mesaili üç beş slogana hapsederek hebâ oluruz. Bu karakter de bugünün İslamcı tipinde çok yaygın. Teenniyi elden bırakmadan, yeri geldiğinde yüksek sesle konuşmayı da teenniden sayarak, elimizden geldiğince çalışacağız, çabalayacağız.
Tabi bu idrak bizi diğer insanlardan üstün olduğumuz düşüncesine de itmemeli. Merhameti elden bırakmamalıyız. Günde bir saat mi çalışıyoruz, yavaş yavaş artıracağız. İbadetlerimizi tam yapmaya, zikri mutad bir hale getirmeye gayret edeceğiz. Ya bu deveyi güdeceğiz, ya bu diyardan silinerek gideceğiz. Allah deveyi gütmekten başka çıkar yolumuz olmadığını hepimize idrak ettirsin.