Bu larvaları yok etmek için ne yapmak gerekir? Yoğun bir aydınlık. Hiçbir yarasa şafağa karşı koyamaz. Toplumu alt katmanlarından aydınlatın.
***
Birinci Cildin Sonu
Sayfa 857 - Turkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
69.
Kuramsal olarak, eksiksiz bir mutluluk olasılığı vardır:
İçimizde yok edilemez bir varlık olduğuna inanmak ve ona ulaşacağım diye çaba harcamamak.
70./71.
Yok edilemez tektir; her insan tek başına böyledir ve aynı zamanda bu herkesin ortak noktasıdır, dolayısıyla insanları birbirine bağlayan eşi benzeri olmayan parçalanmaz bir bağ vardır.
Sayfa 69 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ey Dicle, Ey Bağdat, Ey Şam! Ey Fırat, Ey İstanbul, Ey Diyarbakır! Ey Nil, Ey Mısır! Ey aydınlık şehir Medine,
nerede senin, kelimeleriyle, ürpertili sesleriyle, insanlığı, balrengi bir insanüstüler bölgesine, ilhamın yüce dünyasına çeken şairlerin?
Hemen bir dağa bitişik aydınlık bir kasabada çeşmelerin gün doğmadan insanı çağırışı gibi, baharda tarlaların çiftçiyi çağırışı gibi, şubat ayında
sonsuz kar ovasının gece yarısında oyuna doymamiş çocukları, arkadaşlarının dili ve sesiyle çağırışı gibi, martın çağırışı gibi, haziranın çağırışı gibi İslâm, insanı çağırıyor.
Bakalım insan, bu çağrıya yabancı ve ilgisiz kalacak mı?
Yüzyılımızın en büyük Müslüman şairi Muhammed İkbal da zaten
"Kur'ân'ın asıl hedefi, insanda Allah ve kâinatla olan sayısız ilişkilerinde en üstün bilinci ve duyarlılığı oluşturmaktır" diyordu.
"Bütün varlığın sende özetlenmiş olduğunu görmek için kendine dön."
********
Garaudy'nin bu ifadesi Şeyh Galib'in " Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen," değişinin neredeyse tercümesi gibi
"Âlem ki tamam nüsha-i hikmettir
Manasını fehm eyleyene cennettir
Mahrum-u şuhud olanların çeşminde
Zindan-ı bela çah ve gam-ı hikmettir."
(Alem ki, hikmet nüshasıdır
Manasını anlayana cennettir
Görmeden mahrum olanların gözünde
Bela zindanı, sıkıntı ve gam kuyusudur)
Ernest, "Modern proletarya, bir buçuk asır önce doğdu," diye devam etti. "Ve kilise onları görmezden geldi. Kapitalistler, ülkeyi mezbahaya çevirirken kilise yine dilsizdi. ltiraz etmedi, aynen bugüne kadar yaptığı
gibi, karşı çıkmadi. Austin Lewis'in o günleri anlatırken dediği gibi, Kuzularımı besleyin' talimatı verilen kilise, kuzuların köle gibi satildığını ve ölümüne
çalıştırıldığını gördüğü halde hiç ses çakarmadı.
Sayfa 32 - Türk İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
O zaman ararım.
Hep arayacaksin sen. Ya resim, ya kitap...
Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
Anlamadım.
Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadi mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine
tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine sanatına.
Çocuklarına tutunanlar vardir. Herkes kendi tutamağının en
iyi, en yüksek olduğuna inanır.
Korku... Korku ve insan, korku ve
insan talihi, insanın insana hücumu, o hiç yere düşmanlık.
Fakat neyi anlatabilirdim, kime anlatabilirdim?
İnsan neyi anlatabilir?
İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir?
Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
"Her insan, ne kadar müspet yaradılışta olursa olsun ölümünden sonra tekrar dirilmeyi düşünür, özler.
Bu hayat dediğimiz mihnetler silsilesinin çok ileri zamana, müpheme atlmış bir mükâfatı gibidir.
En müsait ve daima kazanacak kâğıtlarla oynanan bir oyun gibi, yeniden, âdeta baştan aşağı beğenmemek, inkâr etmek, değistiğinden dolayı sevinmek için kalmışa benzeyen küçük bir mazi şuurundan başka her seyi, her tarafı değişmek, güzelleşmek şartıyla tekrar yaşamağa başlamak insanlığın elbette vazgeçemeyeceği bir hülyadır."
"Asıl gerçeklik gizem ve yaşamdır. Yaşam, yüksek hızla akan kimyasal maddeden büyük ölçüde farklıdır. Yaşam süregider. Yaşam maddenin bütün bicimlerinde sebat eden ateş parçacığıdır.
Biliyorum.
Ben yaşamın kendisiyim. On
bin kuşakta yaşadım. Milyonlarca yıl yaşadım. Pek çok bedenim oldu. Ben, pek çok bedenin sahibi, süregidiyorum.
Ben yaşamın kendisiyim.
Ben hep parlayan ve zamana parmak ısırtan ve beden denilen, hep benim irademle işleyen ve geçici olarak işgal ettiğim madde bileşimlerinde, tutkumu
gerçekleştiren sönmez kıvılcımım."
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 20. BasımKitabı okudu
"Öncelikle, Bergson haklı. Yaşam entelektüel kavramlarla açıklanamaz. Konfüçyüs'ün de çok uzun zaman önce söylediği gibi: "Yaşam hakkında son derece bilgisizken ölümü bilebilir miyiz?" Ve onu anlaşılabilir kavramlarla açıklayamadığımızda, gerçekten de yaşam hakkında son derece bilgisiz kalıyoruz. Yaşamı yalnızca olgusal olarak anlayabiliyoruz,
ilkel insanın bir dinamoyu anladığı gibi;ama yaşamı akılla
idrak edemiyor yaşamın özünün doğasıyla ilgili hiçbir sey
bilmiyoruz"
Sayfa 129 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 20. BasımKitabı okudu
Güney Topraklarının
sevgi ve paylaşım yasası altında yaşarken özel mülkiyete ve
bireysel duyarlıliklara saygı göstermek tamamdi da Kuzey
Topraklarında, sopanın ve dişin yasası altında bu tür seyleri
önemseyenler enayi sayılırdı.
Sayfa 20 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 26. BasımKitabı okudu