Şevval

Hiç kimse yalnız değildir. Yalnızlık insanın başkala­rından uzak olmak için kendi etrafına duvar çekmesidir. Eğer bu duvarı yıkıp onların size yardım etmelerine izin verseniz, orada deneyiminizi paylaşacak birileri daima vardır.
Reklam
Oysa bizim sözünü ettiğimiz, hatalarınızı ve yapmış olduğunuz şeyleri öğ­renip onlar üzerinde tefekküre dalmak için gittiğiniz bir kat­tır. Orada daima, sizin gelişip bir sonraki enkarnasyonunuza hazırlanmanıza yardım etmeye gönüllü gelişkin ruhlar vardır. Çünkü bu bir gelişme sürecidir. Bu bir çocuk yetiştirmeye benzer. Bir çocuk yanlış bir şey yaptığında onu kaldırıp fırına atmazsınız. Onu karşınıza alıp yaptığı yanlışı anlatır, davranı­şının neden yanlış olduğunu idrak etmesine yardımcı olur ve gelecekte benzer bir durumda kullanması için daha iyi bir ey­lem biçimi bulmasına yardımcı olursunuz.
Tüm evrenlerin hakimi olan, tek, mutlak ve sevgi dolu Tanrı, intikam alıcı ve nefretle dolu bir Tanrı değildir. Hiçbir evrende böyle bir Tanrı yoktur. O günah cezası vermeyi hiç gereksemez. O'nun yaşam tasarımında cezaya hiç gerek yok­tur. Dünyanızda şu anda -ona hiçbir şey eklemeden de- yete­rince ceza vardır. Karma kavramının bir neden değil bir so­nuç olduğunu söylemeliyiz. Bu kavram, olanların niçin olduk­larının bir açıklaması olarak dikkatle düşünülerek verilmiştir.

Reader Follow Recommendations

See All
“Bilgi güçtür ve doğru bilgi insanın, adeta tanrısal mucizeler gerçekleştirmesini sağlar.”
Sahip olduklarınızdan verdiğinizde, çok az şey vermiş olursunuz; Gerçek veriş, kendinizden vermektir. Çünkü sahip olduklarınız, yarın ihtiyacınız olabilir diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?
Reklam
Bana diyorlar ki: “Kendini tanırsan, insanların hepsini tanırsın.” Ben de onlara diyorum ki: “Ancak bütün insanları tanıyınca kendimi tanıyabilirim.”
İnsan, binlerce yıl evvel, deniz ve rüzgârın sözcükleri kendisine hediye etmesinden önce; sık ormanlar içinde kaybolan benliğini arayan, zihni karışmış bir yaratıktı. Durum bundan ibaretken, yalnızca dünü bilen cılız seslerle eski günlerimiz hakkında nasıl yorum yapabiliriz?
Mantıksal hiçbir gerekçesi olmayan inançlar barındıran insanlara taktığımız isimler vardır. İnançları oldukça yay­ gın olduğundaysa bu insanları “dindar” olarak adlandırırız; aksi takdirde bu insanlar “deli” , “psikopat” ya da “kuruntu­ lu” olarak adlandırılacaktı... Açıkça, sayılarının çok olması bu insanları aklı başında gösterir. Ve Yaratıcının, yağmur damlalarını yatak odası pencerenize Mors alfabesiyle çarp­ tırarak sizinle iletişim kurduğuna inanmak zihinsel bir hastalığın göstergesiyken, bu yaratıcının düşüncelerinizi duyabildiğine inanmanın toplumumuzda normal olduğu­ nun düşünülmesi aslında basit bir tarihsel kazadır. Ve din­ darların genellikle deli olmayıp, inançlarının özünün delice olması da öyledir.
“Allah, Âdem’i dört maddeden yaratmıştır. İlk olarak toprağı kullandı ancak toprak sertti ve kolayca ufalanıyordu. Toprağı toz haline getirerek ikinci element olan suyla karıştırdı. Bu toz ve su karışımını yoğurarak ona insan biçimini verdi. Ama bu figür çok dayanıksızdı ve her dokunuşta şekil değiştiriyordu. Bu yüzden üçüncü element olan ateşi yaratıp insan figürünün dış kabuğunu kuruttu. Böylece esnek bir tene sahip olmuştu. Ama çok ağırdı. Bu yüzden göğüs kısmına koyduklarından bir kısmını oradan aldı. Kalan boşluğun da sonra çökmemesi için orayı dördüncü element olan havayla doldurdu. Böylece insan vücudu tamamlanmış oldu. Artık dört temel elementten oluşan bir varlıktı insan. Toprak, su, ateş ve hava.
Her türlü özgürleşme, insan dünyasının ve insanın insanla ilişkilerinin onarılmasıdır.
Reklam
Ama zamanlama ve yargı da vardır. Sunacak daha iyi bir şeyiniz yoksa hiçbir zaman eldekini almayın. Gerçeğin soğuğuna dayanamayacak bir hastayı çırılçıplak soymaktan sakının. Ve dinin büyüsüyle aşık atmaya kalkıp kendinizi tüketmeyin: onun dengi değilsiniz. Dine olan susuzluk çok şiddetli, kökleri fazla derin, kültürel pekiştirilmesi fazla güçlüdür.
yaşamdaki anlamın kaybı. Anne veya babayı ya da çok eski bir arkadaşı kaybetmek çoğu kez geçmişi kaybetmektir: ölen kişi çok eski dönemlerin değerli olaylarının yaşayan tek tanığı olabilir. Ama bir çocuğu kaybetmek geleceği kaybetmektir: kaybedilen, kişinin yaşam projesinin ta kendisidir - ne için yaşadığı, gelecekte kendini nasıl tasarladığı, ölümü aşmayı nasıl umut edebileceğidir (insanın çocuğu aslında onun ölümsüzlük projesidir)
Kendini yanılgılara yönelten koşulları değiştirebil­mesi için, insanın önce bu yanılgıları yok etmesi gerekir. -Marx
Eğer sahip olmak, maddesel açıdan zenginleşmek mutlu kılsaydı, bütün Batı toplumlarının buna ulaşmış ol­ maları gerekirdi. Ama kazanmak, sahip olmak ve daha fazla tüketmek, gerçekte kendisine ve çevresine yabancı­ laşmış insanların korkularını ve bunalımlarını gizlemekte kullandıkları bir araçtır. Sistemin (makinanın) işleyebilme­ si için silik, kişiliksiz ve uyumlu ''klişe" tipler gereklidir. Toplumsal yapı, bu ihtiyacını giderebilecek tipte insanlar üretir. Sonra da, onların bu kendilerine yabancılaşmış, korkak ve bunaltılı ruh hallerini yalancı bir tatmine yönel­tir. Çok tüketmek ve tüketilen malların marka değişiklikleri ile kişilikleri farklılaştırmak, aldatıcı bir doyum ve mutluluk görüntüsü verir. Ama içten içe, herkes mutsuz, korkak ve acı içindedir. Gerçeği görmek ve mutluluğu yaşamak ancak, sö­ mürünün bulunmadığı ve bunu gizlemek ya da haklı gös­ termek için bir takım ideolojilerin geliştirilmediği, böylelikle de insanın aklını ve sevgisini tam olarak kullanabildiği bir toplum biçimi içinde olabilir
Deidameia, kadınları benim için dans ettiğinde ne olacağını düşünmüştü acaba? Gerçekten de Akhilleus’u tanımayacağımı mı zannetmişti? Onu yalnızca dokunarak, yalnızca koklayarak bile tanırdım; kör olsam bile nefeslerinden, ayaklarının yere vuruşundan tanırdım. Ölmüş olsam bile, dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu.
140 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.