Anlamalısın, dünyada böylesine bir neşe varken ve bütün özlemlerin bir amacı varken mutsuzluk bile umutsuzluk değildir. Çaresizlik değildir. Ama âşık ve mutluysan, bu eninde sonunda boşluğa bırakıyor yerini. Ve hiçbir amaç kalmıyor geriye; sadece yalnızlık.
İnsanlara göre "aşk" artık modası geçmiş romantik bir kavram olabilir fakat korkarım yine de aşk diye bir şey var ve var olduğundan bu yana tarif edilemez derecede acı verici bir unsura sahip.
Her şeyin bir sebebi mi olmalı, demek istiyorum. Senin bu kadar çok konuşmanın bir sebebi var mı? Peki, babamın bu kadar susmasının? Ben bir sebep gösteremem size. Göstersem bile sebeplerimi beğenmezsiniz siz. Hem, ben size bu yaşınıza kadar kendinizi nasıl olup da öldürmediğinizin sebebini soruyor muyum?
"Dışarıdan sıra sıra tramvaylar geçiyordu, paltolar geçiyordu, insanlar geçiyordu, kuşlar geçiyordu, kediler geçiyordu, vapurlar geçiyordu, yıllar geçiyordu, hayatlar geçiyordu. Hiçbiri geri gelmiyordu."
Cennetin doğusuna gelicek olursak 644 sayfalık bir kitap olmasına rağmen dilinin akıcı olması muhteşem ve her karakterde kendimize ait parçalar bulduk , okurken iyiyi daha çok benimsemiş olabiliriz ama kötülüğünde birazını kabullendik ve aslında hiçbir karaktere tam sahip olunamadığını da gördük. Ne tam iyi ne de tam kötü … Doğamız gereği mi kötüydük yoksa en başından beri mi ? Ya da iyi ? Kitap en başta gözümü her ne kadar korkutsada hikayeye daldıktan sonra bir türlü sayfalarını çevirmeyi bırakamıyorsunuz . Kaldı ki John Steinbeck bahsettiği gibi ‘’Hep bu kitabı yazmak istedim, bu kitabı yazabilmek için çalıştım, bu kitabı yazabilmek için dua ettim.” sözlerinin hakkını vermiş .