Muhammed

Sabitlenmiş gönderi
Benimle Devlet-i İslam arasında...
İslam,devlet meselesidir.İslami yaşam,ferdî bir yaşam olamaz.Dini,Allah ile kul arasında özel bir alana indirgemek isteyenler,emperyalistlerdir.
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
Muhammed
@Surkinii·Is currently reading
%10 (46/439)
·
Liked
Usul Yazıları
Usul YazılarıSoner Duman
9.3/10 · 21 reads
Kurtuluş Reçetemiz
Bütün olarak metlüv vahiy veya gayr-i metlüv vahiy, Kur'ân ve Sünnet, bütün insanlık için bir nur ve bir aydınlıktır.

Reader Follow Recommendations

See All
Muhammed
@Surkinii·Thinking of reading a book
Kafama Takılanlar 2
Kafama Takılanlar 2Cağfer Karadaş
8.1/10 · 74 reads
Muhammed
@Surkinii·Thinking of reading a book
Kafama Takılanlar
Kafama TakılanlarCağfer Karadaş
7.5/10 · 461 reads
Reklam
Allah Teâlâ'nın İlmi
Biz Sübhanallah" dediğimizde Cenâb-ı Hakk'ı her türlü noksanlıktan, eksiklikten tenzih ediyoruz. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk'ın ilmi, kelâm ulemâsının tâbiriyle söylersek "husûlî" değil "hudûrîdir”, iktisabî (çalışarak elde edilmiş) değil zatı ile kaimdir. Ezelidir, kadîmdir, başlangıcı yoktur, öğrenerek elde edilmiş bir ilim değildir.
136 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 20 hours
Taşkent, Hive, Buhara, Semerkand
Özbekistan'da geçirdiğimiz yaklaşık bir hafta boyunca türlü ikramlarına, muhabbetlerine, fedakârlıklarına ve içtenliklerine şahit olduğumuz, hepsine de isimlerinin sonuna "Eke" (daha çok "ağabey" anlamında) takısını getirerek hitap etmeye alıştığımız Özbek kardeşlerimizden biri, Buhara'dan ayrılırken sormuştu: "Buhara yaktı mı?" Özbekçede "yakmak" ifadesiyle, beğenmek ve hoşlanmak fiilleri kastediliyor. Birkaç saniyelik bir duraklamadan sonra, gülümseyerek "Evet, yaktı yaktı" diye cevaplamıştık bu soruyu. Hoşlanmak ve yakmak, düşününce, gerçekten da yakından alakalı kavramlar. Taşkent, Hive ve Buhara'nın üzerine Semerkand'ı da gördükten sonra, "Özbekistan yaktı mı?" diye bana soracak olsalar, tereddütsüz şekilde vereceğim cevap artık hazır: "Yaktı yaktı, hem de nasıl!"
Sayfa 136Kitabı okudu
Semerkand
İslâm dünyasının büyük gezgini İbn Battûta, 1333'de yolunun düştüğü Semerkand'ı "dünyanın en güzel şehri" olarak tanımlamıştı. 1370'de Emir Timur tarafından fethedildikten sonra birbirinden ihtişamlı abidelerle donatılacak olan Semerkand'ı görseydi, kim bilir neler söylerdi... Timur ve haleflerinin imar ettiği Semerkand'dan günümüze az bir kalıntı ulaşmış olsa da, şimdi görülenler bile, insanın gözlerini kamaştırmaya yetiyor.
Sayfa 134Kitabı okudu
Büyük Kumandan Ukbe Bin Nafi
Dönemin siyasî gelişmeleri çerçevesinde görevden alındığı birkaç yılın ardından, yeniden İfrîkiye valiliğine tayin edilen Ukbe bin Nâfi, 682'ye kadar Kuzey Afrika'nın tamamında fetih harekâtını devam ettirdi. Atlas Dağları'nı aşarak bugünkü Fas topraklarını hakimiyeti altına alan Ukbe, kuzeyde Akdeniz kıyısındaki Tanca'nın Hıristiyan valisine (Kont Julian) boyun eğdirdi. Tarih kaynakları, Ukbe'nin, atını Atlas Okyanusu'na sürerek, "Rabbim! Eğer şu deniz engel olmasaydı, senin dinini yaymak ve küfür ehliyle savaşmak için, Zülkarneyn'in yaptığı gibi nice ülkeleri fethederdim!" dediğini kaydediyor. Batılı tarihçilerin "Müslüman İskender" lakabıyla andığı Ukbe, Mağrib'in fethinden Kayravan'a dönerken pusuya düşürülerek şehit edildiği yerde, Cezayir'in Biskra kenti yakınlarındaki Sîdî Ukbe kasabasında mahşer sabahını bekliyor şimdi.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Olaya Bakın
Nitekim "Doğu Pakistan", 1971'de savaş yoluyla bağımsızlığını kazanarak Bangladeş adını alacaktı. Bağımsızlığın hemen ardından açıklanan taksim planı, sınırın her ikisi yakasından aksi yönlere doğru büyük bir insan göçüne yol açtı. Müslüman, Hindu ve Sih 14 milyon insan, yaşadıkları yerleri terk ederek Pakistan ve Hindistan'a göç etti. Çoğunlukla yalın ayak gerçekleşen bu akış sırasında en az bir milyon insan, feci şartlarda hayatını kaybetti. Görevini tamamlar tamamlamaz Hindistan'dan ayrılan Cyril Radcliffe, 1977'deki ölümüne kadar Hindistan'a bir daha ayak basmadı. Taksim çalışmaları sırasında tuttuğu notları ve değerlendirme raporlarını yakarak ortadan kaldıran Radcliffe, yaptığı işle ilgili olarak, yıllar sonra konuştu. Hindistan'ın en ünlü gazetecilerinden Kuldip Nayar'a röportaj veren Radcliffe, "Yaptığım taksimden dolayı herhangi bir pişmanlık duymuyorum. Bugün olsa, yine aynı şekilde davranırdım. Ölen insanlar için üzgünüm, ama tek alternatif buydu" dedi. Radcliffe'in röportaj sırasında sarf ettiği şu sözler, taksim işinin nasıl yapıldığını gözler önüne seriyordu: "Az daha Lahor'u da Hindistan'a verecektim. Sonra, Pakistan'ın elinde hiç büyük şehir olmadığını gördüm. Kalkuta'yı Hindistan'a ayırdığım için, Lahor da Pakistan'da kaldı... Açıkçası, Keşmir diye bir yerin varlığından da haberdar değildim. İsmini, Londra'ya döndükten sonra duydum".
Sayfa 123Kitabı okudu
Ebu'l Hasan En-Nedvî
Ebu'l-Hasen en-Nedvî, ailesinin 14 ferdiyle birlikte, mescidin yanı başındaki bir kabristanda yatıyor. Ne kendisinin ne de diğerlerinin başında herhangi bir taş yer alıyor. Bize kabristanı gezdiren ağabey, aile geleneğinin yüzyıllardan beri bu şekilde olduğunu anlattı. Az sonra bize eşlik eden en-Nedvî üstadın yeğenlerinden biri de, olmayan mezar taşına atıfla, "taşlar ve ağaçlar gelip geçer. Kalıcı olanlar iman ve ilimdir" dedi.
Sayfa 121Kitabı okudu
İslamı Çıkartınca Batıl Dinlerin "Gübresi" Kalıyor
Müslümanların bıraktığı derin iz, Hindistan'ın ayrılmaz bir parçası bugün. Babürlerin ve diğer Müslüman devletlerin abidevî eserlerini Hindistan'dan çıkarıp aldığınızda, geriye neredeyse hiçbir şey kalmıyor.
Sayfa 117Kitabı okudu
Memlükler, Eyyübiler, Gazneliler, Babürlüler...
Tarihe genellikle "Osmanlı merkezli" bakmayı alışkanlık haline getirdiğimiz için, diğer coğrafyalarda yaşananlardan genellikle bihaberiz. Oysa, Babür İmparatorluğu'nun insanlık tarihine hediye ettiği siyasî, dinî, sosyal ve mimarî tecrübe, Osmanlılar kadar parlak ve araştırılmayı hak ediyor. Bilhassa, kendilerine iktidar emanet edilenler için, Babür tarihinde altı çizilecek epey satır mevcut.
Sayfa 117Kitabı okudu
Dedeağaç, Yanya, Dimetoka, Gümülcine, Serez, Selanik...
Cuma namazında, İskeçe'nin uzak dağ köylerinden Gökçepınar'daydım. Köydeki şirin caminin imamı, üniversitede birlikte okuduğumuz kardeşim Erkan Azizoğlu, namazdan önce beni karşısında görünce haliyle epey şaşırdı. Zahmete girmesini istemediğim için kendisine önceden haber vermemiştim, "ya nasip" diyerek köye gelmiştim. Bir zamanlar İslâm toprağı olan bir beldede şimdi azınlık durumuna düşmüş kardeşlerimle aynı safta kıldığım namazın hazzı, gerçekten başkaydı. Namazdan sonra cemaatten yaşlı amcaların benimle musafaha ederken duydukları sevinç ve heyecan, gözlerinden okunu- yordu. "Bunu görmek için bile buraya kadar gelinirdi" dedim kendi kendime.Gökçepınar'a veda edip, Drama ve Serez üzerinden Selânik'e uzandım.
Sayfa 105Kitabı okudu
1,605 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.