Şunu teklif ediyorum: Siz ve ben, sanki bir yazarın bir kitabının sayfalarında karşılaşan figürleriymişiz gibi, birbirimizi sevmeyi deneyelim. Yani gerçekliği yusyuvarlak kılan o yağ bağlamış iskeleyi ne olursa olsun dışarıda bırakalım.
Gelin susalım!
Kelimeler büyük şeyler yaratabilirler, ama onlardan da daha büyük şeyler var! İki insan arasındaki en hakiki hakikat, dile getirilemez. Biz konuşur konuşmaz kapılar kapanır; söz, daha çok gerçek olmayan iletilere hizmet eder, insan, yaşamadığı saatlerde konuşur..
Öleceğimiz düşüncesi ölmekten daha korkunçtur, ama en korkuncu, bir başkasının öldüğü düşüncesidir; gerçekliğin bir insanı yuttuktan sonra, en ufak bir iz taşımadan; dümdüz uzandığını, o insanın dışlandığı gerçekliğin içinde hiçbir irade, hiçbir bilgi kalmadığını düşünmek, en korkuncudur.
“Ah, ne güzel günlerdi! Şimdi o günler çok uzağımızda. O güzel günler bir daha doğacak mı?
Derinliğini ölçemediğimiz kör kuyudan,
Yıkanıp derin denizlerin sularında
Güneşlerin yeniden doğduğu gibi?”