“Benim burada ne işim var?” diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yok olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasından arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim?
Not: Kedim öldü de.
Letafet, “Kavşakta otursam kimse almaz beni, beş para etmem! Üstüne para verip geri verirler” diyecek kadar kendinden vazgeçmiş, son derece karamsar bir kadın. Ama bugün çok mutlu!
Sabırla sarmaladım suskun bekleyişlerimi
Kafa tuttum sensiz kahroluşlara
Başardım sonunda
Alıştım yokluğunun sancısına
Kanıksadım hasretini
Ne sensizlik umurumda şimdi
Ne de o canımdan can alan amansız ayrılık
İnanmayacaksın ama…
Gelmesen de olur artık!
Açlıktan ölen, soğukta titreyen, hastane kapılarında can veren bir insanın yazgısı ne denli acıysa; doğanın güzelliğinden, düşünceden, şiirden, müzikten haz duyamayan bir insanın yazgısı da o denli acıdır.