Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Tuba Dağdaş

Tuba Dağdaş
@Tuba_Dagdas
Sıkı Okur
Psikolojik Danışman/ Aile Danışmanı
Yüksek Lisans
Denizli
191 okur puanı
Mart 2021 tarihinde katıldı
96 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
John William'ın okuduğum ilk kitabı "Stoner" benim için Martin Eden den sonra gelen favori kitaplarımın arasındadır. Okuduğum bu ikinci kitabıyla, yazarın ne kadar güçlü bir kalemi olduğunu daha iyi anladım. Olay ya da duruma yönelik metaforik anlatımları, kesinlikle dünyaya farklı bir pencereden baktığını gösteriyor. Karakterimiz Arthur Maxley, hayatını, dünyayı dolaşarak kazancını sağlayan babasının gönderdiği çeklerle geçindirmekte. Babası küçükken yaşattığı travmayı, maddi olarak kapatmaya çalışıyor belki. Yıllar sonra babası ile bir araya gelince yaşadığı, o boşluk hissinin kapanacağına inandığı bir anda yeniden yerle bir oluyor. Bir taraftan buna ilişkin tüm duyguları altüst olsa da, yeniden saf ve masum bir duygu içinde yeniden farklı duygulara yer açabileceği inancını yükselten bir çift gözde buluyor yeniden kendini. Ama geçmiş onun yakasını hiç bırakmıyor ve kişi sevgiyi deneyimlediği yerde, öğrendiği haliyle deneyimlemek istiyor, doğru ya da yanlış... Arthur'un ruh hali kitap boyunca içinize öyle güzel işliyor ki, yaptığı davranışların nedenlerini anlıyorsunuz ya da hissediyorsunuz. Bazen bir insan için tek gerçek GECE dir. Geceden başkasına yer yoktur hayatında... John William kesinlikle okunması gereken bir yazar.
Yok Geceden Başkası
Yok Geceden BaşkasıJohn Williams · Yapı Kredi Yayınları · 2022100 okunma
Reklam
96 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Yok Geceden Başkası
Yok Geceden BaşkasıJohn Williams
7/10 · 100 okunma
Arthur'un başarısızlığa uğrayan ruhunu, ikisini ayıran sınırsız uçurumu bir şekilde kapatma ihtiyacı kapladı. Claire'in onun hayatının en gizli sırlarını bilmesini istedi; içinde ve kendisinin bir parçası olmamasını istedi. Claire ancak o zaman, bütün o şeylere sahip olduğunda, sebebini bilmeye, anlamaya başlayabilirdi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Soruların şimdiki dünyasına girmesine ve onu tehdit etmesine izin vermeyecekti, veremezdi; bu dünyanın, düşüncenin altüst edici gücünü göze alamayacağı kadar hassas bir dengesi vardı çünkü.
Kadınları ve erkekleri birbirine çeken şey buydu: Ne zihinlerin ya da ruhların karşılaşması ne de bedenlerin çiftleşmesinin karanlık çılgınlığında birleşmesi- hiçbiri değildi. Bağ kurmak gibi belli belirsiz bir ihtiyaçtı, en dantelli kurdeleden daha kırılgan bir bağ. Bunun için didiniyorlardı hep birlikte, dur durak bilmeden ve daima sahiden tek başlarına; bunun için sevip nefret ediyor, toplanıp vazgeçiyorlardı. Yok olur korkusuyla hiç sınamadıkları o küçük iplik için yalnızca; ikiye bölme korkusuyla hiç sağlamlaştıramadıkları o hassas iplik için.
Reklam
Körlüğe farklı bir bakış...
Körler ne kadar şanslı, diye düşündü; görmenin acımasız etkisiyle işi olmayan körler: Güzelim karanlıktan oluşan kişisel dünyalarında tek başlarına, yekpare varolan; fiziksel bir şeyin anlamına dair bilgi edinmek istediklerinde, söz konusu şeyi bilgiyi ve anlayışı sıklıkla doğru yoldan çıkaran o görsel aldanma olmadan inceleyebilen ve hissedebilen körler.
Sandalyesine tekrar yerleşti, usul usul içkisini içti ve gecenin tıpkı okunmamış bir kitap gibi, cümle cümle kendini ele vermesini bekledi.
... ben gitmeye başladım ve şimdi de duramıyorum, yoksa düşerim. Ve düşersem boğulurum çünkü yüzmeyi unuttum.
Bir kez koşmaya başladın mı duramazsın.
Bazen durmak, pes etmek, her şeyden vazgeçmek zorunda kalacağımı düşünüyorum. Bir süre hareket etmeden dursam. Ama fayda etmiyor. Bir kere denedim. Hiç başlamamış olsaydım belki farklı olurdu. Ama bir kez koşmaya başladın mı duramazsın.
İkimiz de bekliyoruz, zaman ve ben. Bu bir oyun, anlarsın ya. Kimin daha fazla bekleyebileceğini gösteren bir yarış. Ve bittiğinde kazananı olmayacak. Nihai tasfiye. Hiçbirimiz kazanmayacak.
Reklam
Bir aydınlanma anı...
Dünyanın yarıdan fazlasını gezdim, hep meşgulüm, hiç durmamacasına. Neden hareketsiz kalamıyorum? Neden kendimi yatıştıramıyorum? Gitmek zorunda değilim. Başka kimsenin bu işi beceremeyeceğini söylerken kendimi kandırıyorum. Hep kaçırıyorum. Ne anlamı var, ne gerek var? İş. İş de neymiş? Mazeret. Başka bir şey değil. İşten hiç hazzetmiyorum. Bunu biliyor muydun? Hatta nefret ediyorum. Ama vaktimi alıyor. Vaktimi alıyor...
Arthur düşünceli düşünceli yemeğiyle oynarken bir an tarifsiz ve kırılgan bir kopma hissi yakalamayı başardı. Bu zengin, geniş odada yalnız ve tek başına önemliymiş gibi geliyordu. Ne önünde duran suret bir şey ifade ediyordu ne de etrafındaki suretlerin bir anlamı vardı. Varlıklarının tek sebebi onun yüce tefekkürüydü.
Aşağıya bakınca tek gördüğü anonim bir insanlık deniziydi ama hiç de insanlardan oluşuyormuş gibi görünmüyordu.
Buradan gitmem gerek, hayatıma çekidüzen vermeliyim, bir anlam bulmalıyım.
Arthur, kahkaha atmakla acımak arasında kalmaktan açıkça rahatsızdı.
1.061 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.