Mustafa Özbek

Mustafa Özbek
@Uzbek
Vaveyla (2)
... Çekilmiyor a, dostlarım şarapsız Nasıl gider bi Türk atsız, kanatsız. Kalakaldım gurbet ilde sanatsız. Duyar mısın içimdedir vaveyla. Şarap o ki esasında şarkıdır. Ritim tutar zihnin oyun parkıdır. Bazı zengin bazı züğürt barkıdır. Ha çıkıyor ha çıktı, içimdeki vaveyla. Çöküyor ki her geçen gün avurdum. Zamanımı hep beyhude savurdum. Ölüyorum meded eyle "kavurd"um. Çıkamadı çıkasıca vaveylam. Topu toptan topal bölük öldü mi? Issız Ajun afitaba kaldı mi? Kara karga "Gaak!" deyip de sardı mi? Cana geldi imdi cansız vaveylam Mala gelmez imdi ürek yırtılur.
Reklam
Vaveyla
... Kim duysun, karanlıktasın! Bekir misin uyku tutmaz samanlıktasın. Gülüyorsun, az mı derdin canım Eftelya? Duyamazsın, içimdedir benim vaveyla. Diyorlar ki: Sarı saplı sapıtıkmış sapanca Tanrı bilmez kara taşa tap anca Peken peksin pekmez ise pekilir Bu afitap şarapsız da çekilir.
Milenyumda Fecr
Kuşlar da Fecr Vakti Arabesk Ötüyor Artık!

Reader Follow Recommendations

See All
Ay Noluyo? Nahide'cim diyecek kıvama geldim. Tabii, öğrenilmiş bir çaresizliğim var. Bu kavram doğrultusunda bu güzelim hatun beni üzer, diyorum ve kafamın içindeki serserilere bahsi açıyorum.
Nahide. Evet bugün de rastgeldik. Üstüne çay içtik beraber, yanında güzelim kardeşi "Nazlı" da vardı. Ne kadar güzel ve sevimli iki abla kardeş. Ara ara öpücük atıyorlar birbirlerine. Ayıp olmasa beni de alın evinize diyeceğim, o kadar sempatik ikisi de ve bana kalırsa ayrıca komik tarafları da var. 30 dakika konuştuğum insanların yanından ayrılırken dahi üzülüyorum, ne bu mıymıntı duygusallık?
Reklam
"Zeynep"i de unutmayalım, nasıl da şeker biri. Doktor olmak istiyormuş ve azimli de görünüyor. Daha 3 gün oldu tanışalı ve ben, ona en sevdiğim kitaplarımdan birini hediye ettim. Tuhaflık mı yapıyorum? Yalnız içimden geldi, e peki neden içimden geldi?
3 gün önce, "Nahid" isimli genç bir oğlan ile tanıştım. İsminin anlamını söyledi bana, Venüs'ün diğer isimlerinden biriymiş. Hayatın cilvesine bakınız ki bugün de "Nahide" hanım ile tanıştım. Anlamı büsbütün aynı da değil, körpe-genç kız anlamına geliyormuş. Bakalım bu hanımla yeniden yollarımız kesişecek mi?
Babam, şort giydiğimi görmüşse şöyle der: "Yine donla mı çıkıyorsun dışarı!?" bu sözler karnımdaki kelebekleri uçurur. Keşke anneciğim beni kız doğuraymış da kara çarşafa bürüneymişim diye de aklımdan geçiririm. Bugün yağmur aniden basıverdi üzerimize. "Don"la gezen kızlar ve ben, kaçışmaya başladık. Sonra bir gülme tuttu beni. Ne basit şey insanoğlu. İki dakika önce çalımla yürüyen o afet hatunlar şimdi ıslanmış kediye döndüler. Tabii bazıları bütün o ıslaklığa rağmen dimdik ve parlayarak dans ediyordu zihnimde. Nasıl oluyor da o kadar yağmur seni çirkinleştirmiyor? Beni hiç sormayın, yağmur yağmazdan evvel de pek cafcaflı sayılmazdım zaten.
Küçük Şeyler - Pandomima
Breh! Bakınız. İçe kapanık oğlanımız Paskal, insanları güldüren ama içi kan ağlayan bir tiyatrocudur. Onu nedense palyaço olarak düşledim ama yine de tiyatrocudur. Oyuna gelen bir kıza aşık olur ve aynı kız, bir başka zaman diliminde kocasıyla birlikte gelir. Hatunun ismi Eftalya. Platonik bir aşk. Mutlu sona geliyoruz, Paskal'ın cansız bedeni ertesi gün evinde bulunur. Son. Eftalya'nın bu durumdan hiç haberi olmayacak. Diyelim ki oldu, ne yapılabilir? Ulan Paskal, başka kız mı yoktu sana?
Uzanıyordu, uzaktan izliyordum onu. Körpecik bir genç kız. Yanına sokulunca burun buruna verdik. Az kalsın öpüşüyorduk. Elini yanağıma koydum, nasıl da yumuşacık. Soluğunu içime çekecek kadar yakındım. Gözleri hala kapalıydı. Biraz başını okşadım, karnını mıncırdım. Kalkıp gitti aniden... Kedimiz, Pamir. Nasıl bir makine ya hu! Kulağımı yaklaştırıp onun nefesini dinlemek, su sesi ile tedavi gibi.
Reklam
Adolf ile Gönülden Gönüle
Zedelendim yavrucum, yine de yüzümden eksik olmamalı gülücükler. Yaşıtlarım sakal, bıyıklarıyla röveşataya kalkarken ben... ıhım, unuttun mu? Neme lazım kıyaslamak? Anan baban yapsa küsersin, kıç dönesin gelir... Üstelik sen, "ben böyleyim, kendi yoluuuuuuumdaaaaa!" diye mırlıyorsun ya her gün. A.Hitler demiyor mu, "Kendinizi başkalarıyla kıyaslamayın. Bunu yaparsanız, kendinize hakaret edersiniz." diye. Durun! Bütün o mıymıntılığımı bırakıp hayretlere düşüyorum. Milyon insanın ölümüne sebep Adolf, niçin beni iyi hissettirecek olan o alıntıyı bana miras bıraktı?
Saçımı ikinci kez yıkadım da yine bir şeye benzemedi. Üstelik seyrelmiş tarafları görmek de içimi burkuyor. Halı sahadan çıkıp saçı hala fişek gibi olan arkadaşım, lütfen yardım et!
Dağların Tepesinden Şehre Bakış (1)
Hayat hızla akıyor sevgili dostlarım. Bakınız dün neler yaşadım: Araba ile şehir değiştirdim. Anacığım beni yemekledi ve ardından otobüsle ayrıldığım şehre geri döndüm. Buraya kadar okur adına her şey sıradanmış gibi gelebilir, ama öylesi değildir. Yine de hızlandıyorum hikayeyi... Otogardan eve nasıl dönsem diye kara kara düşünüyordum ki
Sığıntı -3-
Bir günü daha deviremedik bugün, günler geçmiyor. Gardiyanın ısmarladığı sigara bitmeden elime 2.kez aldım, nemden kabarmış defterimle güdük kalmış yeşil kalemi. Şimdi daha farkındayım her şeyin, demek yazmak buna da yararmış. Eskiden kitap nedir bilmezdim, okumadık ki anasını satayım! Şimdi birkaç ahbabım bile oldu, "Dostoyemiski" "Tostoy" birkaç da Türk yazarlardan "Sabahattin" "Fakir Baykurt" ne adamlar vesselam. Durun Hele! Sabahattin de mahpus yatmış, gardaşım ne gördümse görmüş olmalı. Okumuştum ki zaman, kıyametin alameti günümüzde hızla akarmış. Kıyamet burayı es mi geçiyor la yoksa? Az önce içim geçivermiş, yüzüm gözüm yuğup kendime geleyim dedim. 15 dakika geçmiş geçe geçe. Sanıyorum ki 3 asırı tamam ettik, buranın 5 dakikası, 1 asıra denkmiş demek. Başladı bizim orkestra, sağ baştan "horrrr" sol baştan "pişşş" evveli uyumazdım. Derdim ki koca koca adamların horlaması arasında çile çekmek için mi doğurdu beni anam? Alıştım namussuzum, şimdi ninni gibi geliyor. Sesleri kesiliverse dürtükleyip devam devam diyesim geliyor. Babamı hatırlatıyorlar bana, nasıl da güzel horlanmış. Yenice aklım başıma geliyor, geliyor ya bunun kime ne faydası var?
Sığıntı -2-
Bir günü daha devirdik, kaldı devrilecek hesapsız günler. Saç, sakalı ağarttık. Dur hele! Daha kıçımızdaki tüyler de ağaracak. Sonrasına da bakacağız be abisi. Mahpusa yeni bir yoldaş geldi bugün. Yoldaş demekle iyi mi yapıyorum? Neticede benim yolum yol değil, körpecik bir oğlan. İş, aş deyip tak etmiş canına. Dayanamamış garibim, yavuklusu da üstüne gelince soyguna kalkışmış. Breh! Ne amatörce bir girişim. Bütün mahalle esnafı bir güzel sopalamış bunu, körpecik bir oğlan. Ağzı burnu yer değişmiş, ağzından soluyor namussuzum. Canım Türkiye'm, bu körpecik delikanlı da sever mi vatanı? Sırtımı duvara dayamış elimde tesbih burnumu çekiştirirken, buralar çok soğuk be babo, gardiyan ismimi ünledi. Hiç kimse tınmıyor, sinirlendi haliyle. "Ulan!" deyip delirmeye başladı, kime diyorum ben? Uzun zaman olmuş beni ismimle çağıran bir kişi çıkmamış, ismimi unutmuşum namussuzum. Buralarda bana "Bahtiyar" derler. Oysa pek de bahtiyar sayılmam. El altından birkaç cigara uzattı bana. Urfalı kendisi, "Babo" demeyi de ondan öğrenmişam. Mahkum olmayaydım onunla iyi arkadaş olurduk ya şimdi, mecburi bir sınır var aramızda. Bütün dünyayla arama çekilen o mecburi sınırdan beter.
256 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.