Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.7
Mütefelsif
Mütefelsif
@Varesteeee
*gençliğinin düşlerine sadık kal!
108 reader point
Joined on May 2018
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Ayfer Tunç'un okuduğum ilk kitabı. Çok beğenerek okudum. Bu kitabında kısa kısa öyküler yer alması ilk etapta ön yargılı şekilde yaklaşamam neden oldu. Çünkü kitabı bir bütün zannediyordum. Ama her hikayesi ayrı güzel ve benzersizdi. Biraz kasvetli hava hakim öykülerinde. Yalnızlık temasını her hikayesinde diğer bir hikayesinden bağımsız o kadar güzel anlatmış ki. Ses tutsağı öyküsünü öyle betimlemişim ki zihnimde lütfen filmi yapılsın. Cinnet bahçesinde ise her bir karakterin bakış açısyla şüpheliye bakmamız Monster filmini anımsattı. Ulvi efendinin elalem ne der fikrinden olabildiğince uzak olması ve kendi benliği ve geçmişiyle klasik batı müziği sevdasının anlatıldığı öykülerle harika bir kitaptı.
Uzun süre kitap elimde kalınca ister istemez bir bağ kurmuş ve bitince gözlerim nemlenmiş olabilir. Çantaya atıp çıkmalık bir kitap olmamasına rağmen itinayla gittiğim her yere kendime yük yaptım ve bazen hiç okumadım bile. Neyse ama ya okumak isteseydim ve yanımda olmasaydı daha mı iyi olurdu? Vicdanıma yük olacağına sırtıma yük olabilir düsturuyla hareket etmemin sonucu jsjskskks
Nureddin Zengi kimdir deyince bir minber mevzusunu bilirdim o kadar. Şimdi ise Müslümanların birliğini sağlayan ve cihad eden bir şahbaz olduğunu biliyorum.
Yüksek müsaadenizle olumsuz birkaç eleştiride bulunacağım. Roman tarzı ile yazılması bilimsel açıdan pek faydalı olmamış. Ama bu gençlere Nureddin Zengi'yi öğretme çabası ve bunu görev olarak üstlenmiş kişinin başarısız olması anlamına gelmiyor. Nureddin Zengi konusunda kaynaklarımız çok sınırlı ve yazar da edebi yönü olduğundan bunu böyle dile getirmiş. Ayrıca bazı kahramanlıkları biraz abartılmış gibi geldi. Ama bu da roman olmasının doğal bir sonucudur.
Nureddinin dönemi atmosferini o kadar iyi aktarmış ve hangi devletler ve şahsiyetlerle çağdaş olduğu o kadar açık ve net anlatılmış ki bu açıdan gayet güzel.
Nureddinin askerlerinden birinin kızı olan Selma, yeğeni Leyla ve üç medreseli genç ile babasının Nureddin ile alakalı yazdığı kitabı okuma sürecinin anlatıldığı bir kitaptır bu aslında. Ara ara Nureddin dönemi anlatılırken ara ara da Nureddini öğrenmeye gayret edenleri anlatan bir kitap.
Bir Anda İlkel Bir Topluma Dönüşebilir Miyiz?
Bir salgın dünyanın tamamını yok etseydi ve sadece birkaç yüz kişi kalsaydı ne olurdu?
Koronavirüsü yaşamamış olsaydım kitaptaki anlatımlar bana absürt gelebilirdi.
Hukuk fakültesinde hukuk felsefesi dersinde mutlaka okunması ve sınıfta incelemesi yapılması gereken kitaplardan olmalı.
İnsanların bir veba sebebiyle hızlı bir şekilde ve topluca
Reader Follow Recommendations
Kitabı beğenerek okumama rağmen bitirmem biraz uzun sürdü. Bu kesinlikle kitaptaki düşünceleri sindirmek için üzerine düşünme konusunda kendime zaman vermem nedeniyle gerçekleşti. Yoksa tembelliğimden kaynaklı bir şey değil :)
Kitaptaki bazı düşünceleri o kadar çok beğendim ki ara ara böyle düşünür ama kesinlikle bu kadar güzel ifade edileceği aklıma gelmezdi. Sanırım aforizma olması da burdan kaynaklanıyor. Hepimiz belki kitaptaki birçok şeyi düşünüyoruz ancak ifadelerimiz toplu ve sanatsal olmadığından bence yazar olamıyoruz, yoksa başka açıklaması olmaz bizim yazar olamamızın sebebini :)
Bazı düşüncelere ise katiyen katılmadım. Ve yanlış düşünmüş benim hayatımdaki örnekler hiç böyle bir sonuç doğurmadı falan dedim. Belki de kesin doğru olmamasıydı aforizmaları bilimsel çalışmalardan ayıran. O yüzden benim hayatımda uygulama alanı yoktu bazı düşüncelerinin ve bu kitabın değerinden hiçbir şey eksiltmedi :)
Bazı düşünceelerinde de şu aklıma geldi: "Abi bu da düşünülüp dile getirilmez be!" ya da "bunu söylemeseydin edebiyat dünyası hiçbir şey kaybetmezdi, en kötüsü de bunu söylemenle de bir şey kazanmadı" dediğim düşünceleri oldu.
Ama kesinlikle ben bu abimizin düşüncelerine ekseriyetle katılıyor ve dile getiriş bakımından çok başarılı buluyorum.
Bir de Herman abimizin beni rahatsız eden bir tarafı da fazlasıyla hümanist biri olması.
İncelemelere baktım da herkes Zweig'in bu kitabını biraz daha başarısız bulmuş. Şunu diyebilirim ki beni etkileyen ve geçmişe döndüp baktığımda Zweig'in hatırlayacağım hikayeleri bu kitapta toplanmış.
Nişan hikayesinde Fransız askerinin durumu beni etkiledi. Ne olduğun veya ne düşündüğün değil o an hangi durumda ve nasıl bir pozisyonda isen görünen oduru anlatan hikaye. İspanya'da esir düşen bu Fransız askerinin tüm birliği öldürülür o da kamufle olmak için İspanyol askerinin kıyafetlerini giyer ve bir süre ormanda yaşar. Bir gün başka Fransız bir birlik görür ve çok mutlu bir şekilde koşarak yanlarına gider ama ne Fransız birliği onu tanır ne de onun kendisini açıklamasına fırsat verirler. Ve öldürülür. Of yaa ben bu hikayeye çok üzüldüm valla. Keşke film yapsalar. İlerki zamanlarda bununla alakalı fiyakalı cümleler üretmeye çalışacağım. Şimdi değil ama işim var şu an.
Bir de Leporella'nın hikayesi var. Bu da güzeldi. Ya tüm hikayelerini çok sevdim.
Bir de bence bu tür kitaplar bir günde bitirilmemeli. Yani bir hikayesi bittikten sonra az soluklanıp ne anlatıldı burda falan demeliyiz.
Sevgili 1k arkadaşlarım okuyun güzeldi.
Sistine Şapeli'ni muazzam yeteneği ile süsleyen şair, ressam, heykeltıraş ve mimar Michelangelo'ın şiir kitabı Cennetin Anahtarları kitabını bitirmiş bulunmaktayım. Yer yer sanırım çeviriden ötürü şair olmasaydın da biz seni yine birçok alanda yetenekli sayardık dediğim anlar olmuş olabilir ama sonlara doğru çeviriye aşina olduğumdan beğendim
"Heyet yürüdü. En önde Padre (Hristiyan) ile David(yahudi) ve iki büyük haham yürüyordu. İşte böyle hayret verici dostluktu bu; Mesih'in son yatsı buluşmasından beri, asırlarca süren, iki din arası amansız düşmanlığın yerini ciddi bir dostluk almıştı, adeta... "
Kitabın şu cümlesini okuyunca bir mutlu oldum sonrasından olacaklardan habersiz Padre gibiydim.
Yahudiler tarafından kutsal çörek için işlenen bir cinayet romanı. Ve tabii suçluların nasıl kurtulduğunu tek bir cümleyle anlatan yazarın şu sözü ile noktalıyorum: "Yahudi milyarları verir ve prenslerini korur. Para Süleyman mührüdür."
1952 Mısır Devrimi döneminde tasfiye edilen üst düzey bir bürokratın(İsa'nın) hayatı anlatılıyor. Devrimden önce yüksek makama sahip olan İsa devrimin getirdikleri ile emekli edilerek görevine son veriliyor. Emekli edilmesinin sebebi zamanında İsa'nın hediye kabul etmiş olmasıdır. Aslında herkesin hediye kabul ettiği bir zamanda İsa'nın rüşvetinin
Bir kitabın kapağı ne kadar güzel olabilirse o kadar güzel ve orijinal.
Evet okuduğum Murat Menteşin ikinci kitabı olması hasebiyle de diline bir nebze alışkındım.
İnsan beynine yerleştirilen bir çip ile reklam şeklinde konuşmalarını sağlayan Masum Cici. İsmi ile hiç müsemma biri değildir kendileri.
Yeğeninin ameliyatı için Masum Ciciye Ruhi
Kitabı okuduğumda kendisinin konferans, seminer ve derslerinde anlattıklarından aşina olduğum şeylerdi. Kudüs ile ilgili okunması gereken ilk kitaplardan biri olmalı. İçerisinde kitap tavsiyelerinin bulunduğu ve kısaca Kudüs davası ile ilgili nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini yakın tarih ile yol gösteren bir kitap. Yer yer İslam dünyasını eleştirmesine rağmen eleştirdiğinin çözümünü sunması da alışılmışın dışında olmasını sağladı. Kudüsün şimdilerde gündemde olduğu bir zamanda yazar kapımı çaldı duygusal bir dilden uzak tarihi ve tarihin tekerrür ettiği günümüzü tüm gerçekliği ile anlattı. Ama evvela umudumu diri tutmam gerektiğini sık sık hatırlatarak. Bitirdiğim her kitabın sonunda bir hüzün olur içimde bu kitabın sonunda da içimde kırık bir hüzünle beraber omuzuma yüklenen sorumluluklarımla kitabı bitirdim.
Spoiler!!
Polisiye yazarı olan ahmet ümit bu kitabında da sade ve akıcı bir dil kullanmış. Bana göre kitaplarında edebi bir değer yok. Buna rağmen sonuna kadar merakı diri tutmaya başaran bir yazar. Olayda Yusuf adındaki kişinin ilginç ölümüyle başlayan olaylar zincirinde ölümü bir hıristiyan tarikatının işlediğini düşünüyorlar. Ancak Yusuf kimliğine bürünmüş polis Selimdir. Kötü geçmişlerinden dolayı böyle bir şey kurguluyorlar. Selim'in arkadaşları Cengiz ve Mehmet'in de kendi aralarında kod adları var Yavuz, Timuçin, Fatih. Bir de bunlar devlet memuru iken hukuksuzca yaptıkları bir işten dolayı tanıdıkları Malik. Malik tarihi eser kaçakçılığı yapan biri. Tabii daha sonra Hıristiyan oluyor ve kendini aziz Pavlus sanıyor. Can adındaki kahramanımız da annesi ve babasını bir terör saldırısında kaybediyor tek hatırladığı öldüren bir kişinin bileğinde leke olması. Tuhaftır ki öldürülen Selimin'de bileğinde leke var. Kitabın sonunda Selim ve Mehmet'i öldüren kişi Can çıkıyor.Malik'i ise Cengiz yanlışlıkla öldürüyor. Çatışma sırasında da Nevzat başkomiser Cengiz'i öldürüyor. Kitabın sonunda hiç bir ize rastlanılmamasına rağmen Can katil çıkıyor. Can'ın öldürülmesine ayrı bir üzülüyorum. Ben Katili Malik'in çocuğu Zekeriya olduğunu düşünmüştüm. Keşke o çıksaydı.
Bir yerlerde bir şeyler oluyor
İngilizlerin "Korkunç Eyalet" olarak adlandırdığı Veziristan bölgesine yapılan bir yolculuk. Bu yolculuk sırasında karşılaştığı engelleri ve öğrendiği bilgileri okuyucuya sade ve akıcı bir dille anlatan yazar bir yerlerde cihad ruhunu yaşatan insanların olduğunu bize gösteriyor. Savaş muhabiri olarak kaldığı kamplarda mücahidleri daha yakından tanıma fırsatına sahip oluyor ve direniş liderleriyle yaptığı röportajları bize aktarıyır. Kendi toprakları ve özgürlüklerini savunmak için yaptıkları bu direniş nedeniyle terörist olarak ilan ediliyorlar. Ama okyanuslar ötesinden gelip bir başka ülkeyi sömürenler ise batı medyası tarafından kahraman olarak gösteriliyor nedense...
Benim en çok duygulandığım yerlerden biri katıldığı çatışmada yaralanan Halid'in kampa taşınırken yolda arkadaşlarına söylediği şu sözler oluyor: Bir ekmek parçası olsa ne yahşi olurdu.
