Derindeydim. Vücuduma ben hükmediyordum. Nefesimi kontrol ediyor, gideceğimi yönü belirliyordum. Ölmek istesem tam şu anda ölebilirdim, yaşamak istesem tam şu anda bu derinlikten en yukarı çıkabilirdim ama ben derindeydim. Ben derindeyken bile güçlüydüm. Ben en dipteyken bile yönetirdim, vücudumu yönetir gibi.
Kollarım sızlıyordu, yorgunluktan değil daha fazla güç istediğinden. Durulması gerekilen yeri biliyordum. Zekiydim ama bunu herkese gösterecek kadar aptal değildim. Savaşa hazırdım, ölüme hazırdım, kana hazırdım, intikama hazırdım.
Zihnimde bir savaş çıkmıştı. Bu intikam denilen şey, hem acı veriyor hem güçlendiriyordu. Belki de tek yönetemediğim savaş, zihnimdeydi. Ben okyanustum, zihnim ise bir yanar dağ. Bu belirsizlik beni yakıp kavuruyordu, okyanusun dibindeyken hem de.
Zihnimde üç yıldır devam eden bu savaşı kazanacaktım, az kalmıştı. Bir nefes kadar az kalmıştı ama şunu unutuyordum, okyanus şaşırıcı ve hileliydi; ben o nefesi derinlerdeyken alamazdım, yakında görülen kıyı belki de bir aldatmaca da olabilirdi.