Büyük bir saygıyla, Herakleitos'un adını ayrı tutuyorum. Başka filozoflar duyuların tanıklığını çeşitlilik ve değişim gösterdikleri için reddederlerken, Herakleitos şeyleri kalıcı ve birlikliymişler gibi gösterdikleri için reddetti duyuların tanıklığını. Herakleitos da duyulara haksızlık etti. Duyular, ne Elealıların ne de Herakleitos'un inandığı tarzda yalan söylerler - hiç yalan söylemezler. Onların tanıklığından bizim ne yaptığımızdır, yalanı asıl oluşturan, örneğin birlik yalanını, şeysellik, töz, süreklilik yalanını... Duyuların
tanıklığını çarpıtmamıza "akıl" neden olur. Duyular oluşu, yok oluşu, değişimi gösterdikleri sürece yalan söylemezler... Ama Herakleitos, varlığın boş bir kurgu olduğu konusunda, sonsuza dek haklı kalacaktır. Biricik dünya "görünüşte" dünyadır: "hakiki dünya" onun üstüne eklenmiş bir yalandır yalnızca.
Sürrealizme olan ilgim ve sevgim sebebiyle okumak için çok heveslendiğim bir kitaptı.Sinestezi yüklü bir kitap. Başka bir kitapta böyle bir hisse kapılmadım. Sanki söz ve sözcüklerle değil de renkli lekeler ve çiziklerle yazılmış/çizilmiş bir kitap. Kitabın bu görsel büyüsünden dolayı Salvador Dali'nin neden hayranlık beslediğini anlayabiliyorum. Bunun yanında kendi açımdan kitabı özümseyebildiğimi zannetmiyorum; bir kez okuma ile özümsenebileceğini zannetmiyorum. Galiba ilk okumamın genel özeti tek kelimeyle; "tuhaf!" olabilir. İyi veya kötü, sevdim veya sevmedim diyemem. Bunun sebebi kitabın özgünlüğünden kaynaklanıyor olması gerek. Hayal gücümü daha fazla kullanarak tekrar okumam gerektiğinin farkında olarak bitirdim kitabı. (Bunu inceleme olarak da ekliyorum)
"Bilen(İdrak eden kişi), insanlar arasında hayvanlar arasındaymış gibi yaşamaz - hayvanlar arasında olarak yaşar"
Friedrich Nietzsche'nin defterine yazdığı ama yayınlamadığı notu (Cogito sayı:25/Nietzsche özel sayısı, çeviri Oruç Aruoba)