Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yusuf Koçak

Her nerede olursak olalım bir iki saatlik okuma zihnimize yeni bir ferahlık, arzularımıza yeni bir yükselme meyli, şuurumuza yeni bir kuvvet ve saadet bahsetmek konusunda cimrilik etmez. Yeter ki bunlar bizim sevgili dostlarımız olsun.
Reklam
La Fontaine'in dediği gibi "Ahlâka dair bir emir bizi rahatsız eder. Fakat hikâye tarzında anlatılırsa o ahlâk kuralını kolaylıkla kabul ederiz."
Aynı kitap birini cinayete diğerini ise merhamete sürükler. "Beni buraya sürükleyen kötü kitaplardır." Bütün hapishane müdürleri veya papazları, bütün hâkimler pek çok defa böyle itiraflara maruz kalmıştır.Bir cinayet veya intiharın sebebini keşfetmek için yalnız kadın parmağı aramak yeterli değildir. Çoğunlukla da kitap parmağı aramak icap eder.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bizi mağlup eden heyecan patlamalarına karşı mağlubiyetimiz hiçbir vakit mutlak olmamalı, hiçbir vakit tam bir ümitsizliğe sebebiyet vermemelidir. Bir kere düştük, fakat kalkmaktan ümidimizi kesmemeliyiz. Hatta derhal kalkmak için kuvvetimizi yeterli bulmuyorsak o düştüğümüz yerde kalmalı, patlamanın şiddetinin azalmasını beklemeliyiz. Bakışımız galibiyet hedefinden ayrılmamalı, en çaresiz göründüğümüz zamanda bile galibiyeti düşünmeliyiz
Yunan cumhuriyetleri ve Roma devletleri kargaşaya, dağılmaya ve yok olmaya yüz tuttuğunda vatan diye bir şeyin olmadığını ve güzel yaşamaktan başka bir şey düşünmek gerekmediğini iddia eden safsatacılar zuhur etmiştir. Bunlar Yunanistan ve Roma'yı aşağılık ve rezil bir ölüme sürüklemiştir.
Reklam
Fikrimizi öyle tecrit etmeliyiz ki dışarıdan gelen sefil telkinlerin etkisinden daima âzâde kalarak her zaman hakikati görmeyi, daima hedefini takibe hizmet edecek olaylardan faydalanmayı ve ilerletmek istediği bir fikir için gereken malzemeyi toplamayı başarabilsin
Derin tefekkür gerçekten de esaslı bir şarttır; çünkü biz hepimiz kendi kendimizin yabancısıyız.
Bir memleket düşünün ki hükümetin nüfuzu yok olmuş, herkes istediği gibi davranarak bırakın hükümetin emirlerine itaat etmeyi, diğer vatandaşların hukukunu ve kişisel özgürlüklerini ihlal edecek işlere cüret ediyor veya meşruti idarede hükûmetler herhangi bir kanun yapmaya fırsat bulamadan birbiri ardınca düşüyor; memleket ihtilaller, darbeler içinde yanıp tutuşuyor veya despot idarede yöneticinin ve ona yakın olanların arzu ve hevesleri hüküm sürüyor. İşte insanlarda nefsanî ihtiraslara, şahsî menfaatlere, his ve temayüllere esir olmak nasılsa milli iradenin bu eksik şekli de ondan ibarettir. İrade kaybı hastalığına yakalanan biri de iç ve dış uyarımların tahakkümünde kalmıştır; bu yönüyle bir kukla gibi hareket eden insanların hâline benzer. Nefse hâkim olmak ise kanunları tatbik edebilen, memleketi akıl ve mantık çerçevesinde, halkın arzu ve eğilimlerine uygun biçimde idare eden hükümetin hâli gibidir.
Sayfa 119Kitabı okudu
Hakikaten insanlar, devamlı bir çabayı kabul etmek için mutlak zorunlu bir gerekliliğin tesiri altında bulunmaya muhtaçtır. Seyyahlar, medenîleşmemiş milletlerde çaba ve sebat için kesin bir iktidarsızlık olduğunda hemfikirdir.
Doğrusu bu tetkikler ziyadesiyle yapılıyor ve gösteriliyor ki "... malumat, tecrübe, gayret, sebat ve ihtiyat gibi birçok meziyetten "mahrum olduğumuz için kazanmadan yaşamak, çalışmadan zenginleşmek istiyor ve doğal olarak devlet memurluğuna göz dikiyoruz." Halbuki "büyük, küçük, bütün devlet adamları -istisnalar hariç- koltuk değneğiyle yürüyen ahlâk düşkünlerinden toplanıyor." Ve ispat ediliyor ki "bilim, eğitim ve her türlü terakki bütün devletleri göklere çıkarmış, biz de o nispette en dibe düşmüşüz." O kadar ki ümitsiz bir çığlıkla "Ne sanat kaldı ne bilim, ne ahlâk kaldı ne para." diye ah vah etmekten kaçınmak pek mümkün olmuyor.
Reklam
Dünyanın bütün güçlerini kendileri ellerinde bulundurdukları ve dünya acılar içinde kıvrandığı halde ne din, ne madde güçleriyle buna bir çare bulmaya çalışmaktadırlar. Yürekleri katılaşmış, daha kötüsü marazileşmiştir. Irk gururu onlara insancıl olmanın bütün yollarını tıkamıştır. Kafka'da yankılanan bunalım budur. Büyük filozofları Martin Buber'in denemesi felsefe sınırları içinde kalmış, yahudi kültürünü ümanist bir yöne çevirememiş, yahudiyi olumlu bir çerçevede insanlığı inşa işine katamamıştır. Bundandır ki, yahudiler nice dünya nimetlerine boğulurlarsa boğulsunlar, ruhlarındaki bu ukde çözülmemektedir. Yahudi ruhu köklü bir değişime uğramadıkça bu ukdeden kurtulamayacaklar, isteseler bile insanlarla ilgilerinde sömürme eğilimlerini yenemeyecekler, bir gün de şu veya bu ülkede bir öç patlamasıyla karşılaştıkları zaman bile onun gerçek sebep ve anlamına eremeyeceklerdir. Yahudi ruhundaki kör düğümü ikiye biçerek çözecek ışık kılıcı Kur'an'da bulunuyor, bunu bir anlasalar
Türkiye'de yaşayan insanlar olarak, İslâm dünyasına bakışta belki de duygu yoğunluğu en yüksek milletiz. Dolayısıyla, meseleleri ele alırken duygu ve his eksiğimiz yok. Fakat altı bilgiyle doldurulmayan duygular, insanları sadece slogana ve hamasete sürükler. Bu duygu potansiyelini mutlaka bilgiyle desteklemeli, coğrafyamıza derin bir muhabbet ve aidiyet hissi içinde, gerçekçi ve bilgi eksenli bakmayı başa rabilmeliyiz. Teklifim, ömür boyu devam edecek bir israr ve disiplinli bir çalışma gerektiriyor. Evet yorucu, ama başka çaremiz de yok.
Günümüzdeki bazı islami oluşumların Afganistan güzellemeleri...
Önyargılar (olumsuz veya olumlu biçimleriyle), herhangi bir şeyi doğru algılamanın önündeki belki de en büyük engeldir. İslam dünyası söz konusu olduğunda, tanımı kolayca yapılabilecek olan olumsuz önyargıların yanı sıra, olumlu önyargılardan da arınmak gerekir. Her gelişmeyi kazanmasını istediğimiz tarafa yontmak, çeşitli ülkelerdeki belli hareketleri idealleştirerek adeta günahsız addetmek, İslâm'ın en doğru formlarının daima uzaklarda yaşandığını düşünmek, kahramanlar listesini sürekli yabancı isimlerle doldurmak gibi davranış kalıpları, olumlu önyargılara verilebilecek başlıca örneklerdir.
Margaret Thatcher'in özeleştiri kapasitesi yok denecek kadar azdı ve kendisiyle görüş ayrılığına düşecek kadar "düşüncesiz" olanları görevden alarak bu kusurunu daha da perçinledi. Öte yandan Başkan Reagan çalışma arkadaşlarının kendisini eleştirmeye olan gönülsüzlüklerinin farkındaydı. Otobiyografisinde "Eğer yüksek mevkilerdeyseniz yalnızlaşma riskiniz vardır. İnsanlar size duymak istediklerinizi söylerler ve yönetiminize zarar verecek işlere girişenler ya da görevini ihmal edenler hakkında konuşmaya karşı gönülsüzdürler. Yakınınızda size hatalı olduğunuzu söylemeye hevesli insanlardan pek olmaz". Deneysel bir kanıtı olmasa da pohpohlanmaya ya da yaltaklanmaya fazla maruz kalan kişilerin özeleştiri yeteneğini kaybettikleri, buna bağlı olarak yanlış kararlar verdikleri ve yanlış kararlarında inat ettikleri bilinir.
216 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.