Bir anda film şeridi gibi geçti şey gözümün önünden: soğuk koridorlar, yağlı boyayla boyanmış bomboş duvarlar... Ve ben de topal bir köpek gibi sürünüyorum... Bir şey bekliyorum... Neyi?
Diri diri gömülmüş birisinin, tabuttaki son hava zerreciklerini yakalamaya çalışıp göğsündeki deriyi yırta yırta tırmalaması veyahut kazıktaki bir kâfirin alevin diliyle ayaklarını yalamasıyla inleyip acıdan debelenip kıvranması gibi... Kupkuru bir ölüm, yapyavaş bir ölüm...
İdeallerinizi, davranışlarınızdan aldığınız en büyük zevki bulacağınız zirveye doğru özenle yukarı, daha yukarı eğitin ki bu hem sizi memnun edip hem de komşularınıza ve topluma yarar sağlasın.
Benim adım Mina. Beş yaşındayım... Biz hayatımızda denizi hiç dışardan görmedik. Bir haftadır denizin dibindeyim, ben denizkızıyım, Akdeniz'in kızı,...
"Unutmakla bağışlamak arasında ne fark var?"
"Bağışlarken kişi her şeyi unutuyor. Ama yalnızca unutmakla, pek çok kez insan yeniden anımsamaya başlıyor."
"Nasıl başa çıkarım? Gücüm yetmez ki; paltom ağır gelirken, nasıl taşırım koskaca dünyayı sırtımda? Bırak benim güçsüzlüğümü, kimin gücü yeterdi bütün istenenleri yerine getirmeye?"
"Daha çok anlat," dedim.
"Hoşuna gidiyor mu?"
"Çok. Elimden gelse, seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum."
"Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?"
"Gider gibi yaparız."
"Aşk denen şey bazen yürür, bazen uçar; bazen koşar biriyle birlikte; bir başkasıyla ölümcül yürüyüşe çıkar; üçüncüyü buzdan heykele çevirir; dördüncüyü atar alevlerin içine. Birini yaralar; öldürür ötekini. Aynı anda çakıp sönen bir şimşeğe benzer. Geceleyin saklar şafakta zapt edilecek olan kaleyi. Çünkü dayanacak güç yoktur karşısında."...
Küçük kız gülümsedi. Aynı Celil'in gülümseyişi, aynı gamzeli çene.
" Nerden anladın?"
Meryem omuzlarını silkti. Bir zamanlar bir çakıl taşına onun adını verdiğini söylemedi..