“Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık,
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
Yaşamak ne güzel şey
Anlayarak, bir usta, kitap gibi
Bir sevda şarkısı gibi
Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak...
Yaşamak birer birer ve hep beraber
İpekli bir kumaş dokur gibi
Hep bir ağızdan sevinçli sevinçli bir destan okur gibi
Pencerenizden dışarı baktığınızda güneşini saklamıyorsa gökyüzü sizden
kıyılarınızdan çekilip gitmiyorsa deniz terk eden sevgililer gibi ıslak
utancından kanatlarını çatılarınıza bırakıp kaçışmıyorsa kuşlar
ve apak karınlarındaki dinamit yaralarını sofralarınızdan saklıyorsa balıklar
ve korku sarısı yüzlerinize birer tokat gibi inmiyorsa şafaklar
birileri
yaşadığınız günlerin diyetini ödediği içindir.