"Sinirleri dört yana saçılmışken öte yandan mutlu görünmeye çalışması nelere mal oluyordu bir bilseler; duygularına hakim olabilsin diye çektiği eziyetleri bir anlayabilselerdi..."
"Tüm dünyanın canı çekilmiş miydi yoksa kendisine mi öyle geliyordu? Göğsünü çatlatacak gibi atıp her vuruşunda canını acıtan yüreği dışında her şey bomboş gibiydi."
"İnsan hayatını yönlendiren kanunların hesaba dayanan bir mantığı yoktur. Uzay boşluğunda dönüp duran dünyamız da kanlı dramların gösterildiği sahneden başka bir şey değildir. Bu dünya güneşin etrafında döndüğü sürece ve ta kıyamete kadar kan dökülmesi mi gerek...?"
"Başarmayı ne kadar isterdim!
Yine sana sesleniyorum Tanrım: Paraya, altına çarparak dönen kelimelerin değeri nedir? Yer altında işlenen kötülüğe karşı vaızlar ne yapabilir?"
Şimdi yine çok iyi bildiğim caddeleri arşınlıyorum, doğup büyüdüğüm şehirde bir yabancı gibi hissediyorum kendimi. Sanki ben burada doğmadım, burada büyümedim.
Ruhum,
öylesine
boş
ve
soğuk...
"İnsanlarla yaşamaktan, konuşmaktan acizim. Halimi düşünmekten kendime dalıp gittim. Duygusuz, akılsız, ürkek.
Söyleyecek hiçbir şeyim yok hiç kimseye, hiçbir zaman..."
Gerçi şiddetin her türü toplum tarafından makul, amacına uygun bir gereklilik olarak görülüyor ve beraat kararı gibi içinde merhamet barındıran her eylem en hoşnutsuz ve kindar duyguların ortaya çıkmasına sebep oluyorken adaletten bahsetmek komik değil midir zaten?
Tarifsiz bir yorgunluk vardı üzerinde, ne intikam isteği ne küskünlük...
Hiçbir şey hissetmiyordu , yalnızca yoğun bir yorgunluk, sanki gözyaşlarıyla birlikte damarlarındaki bütün kan akıp gitmiş gibi anlatılması olanaksız bir bitkinlik...