Şüphesiz salı mektubunun da sivri bir yanı var ve bedenin ortasını delip geçiyor, ama ona sen yol gösteriyorsun ve senin -bu tabii ki sadece bir anın gerçekliği, mutluluk ve acıdan titreyen bir anın- senin neyine katlanılmaz ki?
İnsan, Milena sizin yüzünüzü avuçları arasına almalı ve dosdoğru gözlerinizin içine bakmalı ki, karşınızdakinin gözlerinde kendinizi görüp o andan itibaren o yazdıklarınızı değil yazmak, düşünemeyecek hale gelesiniz...
Aynı anda hem içimden gelen korkunç sesleri hem de sizi dinleyemem, ama ilkini dinleyip duyduklarımı size açabilirim; size, hem de dünyada başka hiç kimseye açamayacağım şekilde...
Ne yazacağımı hiç bilmiyorum, sadece satırlar arasında dolanıp duruyorum, gözlerinizin ışığı altında, ağzınızdan çıkan nefeste; tıpkı güzel, mutlu bir günün içinde dolanır gibi...
Yine de aşk olmadan yaşamak güzel bir şey değil. Sürekli aşk hakkında konuşuyoruz bir şeyler okuyoruz lakin sevmeye gelince az seviyoruz. Bu gerçekten güzel bir durum değil.
Sizi kalbimden söküp atacak güce sahibim. Sizin de diğerleri gibi aşağılık biri olmanız, bir kadında ihtiyaç duyduğunuz şeyin akıl ve zeka değil de beden, güzellik ve gençlik olması sadece rahatsız edici, acı bir durum...
Oyun oynamamız, yaramazlık yapmamız yasaktı. Sabah ve öğleden önce yapılan ayine katılmak, rahip ve keşişlerin ellerini öpmek, evde ilahiler okumak zorundaydık. Sen dindar birisin ve bütün bunlardan hoşlanıyor olabilirsin ama ben dinden korkuyorum. Bir kilisenin yanından geçtiğim zaman çocukluğum aklıma geliyor, dehşete kapılıyorum.