Sebahattin Ali ne güzel açıklamış;
Canım çok şey anlatmak istiyor ama yorgunum. Beynim yorgun, bedenim yorgun,
Bunca şeyi affeden kalbim bile yorgun artık.
Heveslerim yorgun, iyimserliğim yorgun,
Konuşarak anlaşmaya olan inancım bile yorgun artık. Çok yorgunum...
Yol güzelse yürüyorum işte biraz, çay sıcaksa içiyorum, kitap sararsa saatlerce okuyorum, ne aşka kapalıyım ne yalnızlığa küsüm hatta biraz benimsemiş ve dahi içselleştirmiş bile olabilirim, ufak şeylerden mutluluk çıkarabilen minimalist yanıma sarılıp yaşamaya çalışıyorum.
Olmadı bir çay demler,biraz kitap okuruz. İçimizdeki sessizlikler dinene kadar konuşmayız kimseyle. Eski bir türkü çalsın radyoda ve gökyüzünde birkaç parçalı bulut gezinsin. Taşınalım buralardan. Yüreğimizi de alıp gidelim bizi anlayanların yanına.
“Ne bileyim, burada kalmaya pek niyetim yok ama. Sevmiyorum buraları. Dar kafalı, hoşgörüsüz, bezelye taneleri gibi birbirine benzeyen bir sürü insan. Burada ömür çürütmeye niyetim yok.“
Sevgili Sezen’in dediği gibi; "Bir kadını çok sevin. Sesine aşık olun, yüzüne aşık olun, gözlerine aşık olun, saçlarına aşık olun, onda bulduğunuz huzura aşık olun. Göreceksiniz ki siz bunları yaparken, o size çoktan aşık olmuştur."