bir rüzgâr çarptı yüzüme bahar diye bağırarak
bir köleyi özgürlüklere çeker gibi beni sana çağırarak
ta babil'den üstüme yıkılan zincirleri kırarak
sana doğru koşmak istedim hemen o saat o an
artık yolun uğramaz bilirim toprağıma
ömrüm yanıp yıkılmış harap ölüm sayfası
sen orda hakikata çevirirken yalanı
ah, yalana çevirdim ben burda hakikatı
ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
aşk cellâdından ne çıkar madem ki yar vardır
yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
o şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
sevgili
en sevgili
ey sevgili
ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
verilmemiş hesapların korkusuyla
sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
af dilemeye geldim affa lâyık olmasam da
sevgili
en sevgili
ey sevgili
uzatma dünya sürgünümü benim
bütün şiirlerde söylediğim sensin
suna dedimse sen leylâ dedimse sensin
seni saklamak için görüntülerinden faydalandım salome'nin
belkıs'ın
boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikârsın bellisin
kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
ey gönüllerin en yumuşağı en derini
sevgili
en sevgili
ey sevgili
uzatma dünya sürgünümü benim
senin kalbinden sürgün oldum ilkin
bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
—
sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
af dilemeye geldim affa layık olmasam da
uzatma dünya sürgünümü benim
güneşi bahardan koparıp
aşkın bu en onulmazından koparıp
bir tuz bulutu gibi
savuran yüreğime
ah uzatma dünya sürgünümü benim
nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
ayaklarımdan belli
paslanmış demir bir kapı açılır
küf tutmuş kilitler gıcırdarken
ta karanlıklar içinde birden
bir türkü gibi yükselirsin sen
fısıldarım sana yıllarca içimde biriken
söyleyemediğim ateşten kelimeleri
şuuraltım patlamış bir bomba gibi
saçar ortalığa zamanın
ağaran saçın toz toprağını
gelin gülle başlayalım şiire atalara uyarak
baharı kollayarak girelim kelimeler ülkesine
dünya bir istiridye
dönüşelim bir inci tanesine
dünya bir ağaç
bir özlem duvarı
bülbül sesine
şair
gündüzü bir gül gibi
akşamı bülbül gibi
sarıp sarmalayan öfkesine
yenilgi sanılan zafer saatleri
ey oruç, diriltici rüzgar, islâm baharı
es insan ruhuna inip yüce ilham dağından
kevser içir, âbıhayat boşalt kristal bardağından
susamış ufuklara insan kalbinin ufuklarına