Hadisçi Muhammed İbni İshak İbni Huzeyme (311/923), Ramazanın fazileti ile ilgili olarak “eğer haber sahihse”kaydıyla Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh’ın şöyle dediğini nakletmektedir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem bize Şa’bân ayının son günü bir hutbe irâd etti ve şöyle buyurdu:
“Ey Müslümanlar!
Büyük ve
Mütemadiyen araftayız,
Gönlümüzün bizi çektiği bir yer var.
Nefsimizin bizi çektiği bir başka yer var.
Gönlümüz bırakmıyor ki gönül rahatlığıyla eşkiyalık yapalım,
Nefsimiz bırakmıyor ki evliyalığa gücümüz yetsin.
İşte arasına araf diyoruz.
Ne öteler için tam manasıyla varız
Ne buraya tam manasıyla varız, işte onun için araftayız.
Mevlananın güzel bir şiiri var;
Çok uzaklardan geçen bir hayal gibiyim ben,
Çok uzaklarda yürüyen bir adam gibi
Ama yokta sayılmam hani var olan bir şeyim ben..
İşte araf bu...
Şu an burda olmak fakat gönlünle, aklınla, kalbinle aslında burada olmamak...
Başka bir yere ait olduğunu bilmek
fakat o başka bir yer için yaşamanın da hakkını verememek...
İşte bu araf..
Müslüman buralı olmamalı...
Daha doğrusu derdi olan buralı olmamalı...
Madem ağaç gölgesi madem geldik ve gidicez.
O zaman o ağaç gölgesini sahiplenmenin ne âlemi var...
Bu zamanın adı araf...
Bu mekanın adı araf...
Ben tam ordayım...
وَالَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ ثُمَّ تَابُوا مِنْ بَعْدِهَا وَاٰمَنُواۘ اِنَّ رَبَّكَ مِنْ بَعْدِهَا لَغَفُورٌ رَح۪يمٌ
Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile imanlarında sebat edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Araf Suresi/153
يَتَكَبَّرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ وَاِنْ يَرَوْا كُلَّ اٰيَةٍ لَا يُؤْمِنُوا بِهَاۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الرُّشْدِ لَا يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلاًۚ وَاِنْ يَرَوْا سَب۪يلَ الْغَيِّ يَتَّخِذُوهُ سَب۪يلاًۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَكَانُوا عَنْهَا غَافِل۪ينَ
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların, âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.
Araf Suresi/146
اَلَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا د۪ينَهُمْ لَهْواً وَلَعِباً وَغَرَّتْهُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۚ فَالْيَوْمَ نَنْسٰيهُمْ كَمَا نَسُوا لِقَٓاءَ يَوْمِهِمْ هٰذَاۙ وَمَا كَانُوا بِاٰيَاتِنَا يَجْحَدُونَ
Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bu günlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, biz de onları bugün öyle unuturuz.
Araf Suresi/51
Akıl erer mi ki, bütün kâinatı kucaklayan İslâm, insan kalabalıklarının maddî ve manevî
yekûn kıymeti ve toplum iradesi olan devleti, sınırları dışında bıraksın?
Mütemadiyen araftayız,
Gönlümüzün bizi çektiği bir yer var.
Nefsimizin bizi çektiği bir başka yer var.
Gönlümüz bırakmıyor ki gönül rahatlığıyla eşkiyalık yapalım,
Nefsimiz bırakmıyor ki evliyalığa gücümüz yetsin.
İşte arasına araf diyoruz.
Ne öteler için tam manasıyla varız
Ne buraya tam manasıyla varız, işte onun için araftayız.
Mevlananın güzel bir şiiri var;
Çok uzaklardan geçen bir hayal gibiyim ben,
Çok uzaklarda yürüyen bir adam gibi
Ama yokta sayılmam hani var olan bir şeyim ben..
İşte araf bu...
Şu an burda olmak fakat gönlünle, aklınla, kalbinle aslında burada olmamak...
Başka bir yere ait olduğunu bilmek
fakat o başka bir yer için yaşamanın da hakkını verememek...
İşte bu araf..
Müslüman buralı olmamalı...
Daha doğrusu derdi olan buralı olmamalı...
Madem ağaç gölgesi madem geldik ve gidicez.
O zaman o ağaç gölgesini sahiplenmenin ne âlemi var...
Bu zamanın adı araf...
Bu mekanın adı araf...
Ben tam ordayım...