Halide Edib’in Batı fikirlerine açıklığı, Jön Türklerin oluşturduğu yeniliklerden değil de, İkinci Abdülhamid (1876- 1909) zamanında geçen yetişme çağından ötürü olması dikkat çekicidir.
Cihad kerametlere dayalı değildir. Fakat kerametler şiddetli ve zor anlarda vukubulur.
Şu mücahidlere bakın. Kimi beş senedir, kimi daha fazla veya az cihad ediyor. Yıllar boyu savaş ateşiyle kavruluyorlar. Bazen aylar boyu her gün bazen de günde üç kez her bir saldırısında iki ve ya beş füze fırlatan BM 13 ve BM Sinerin saldırı sına uğruyorlar. Bu uçakların bıraktıkları bombaların ağırlığı bazen yarım tona ulaşıyor.
Binbaşı Abdulhamid bana şöyle anlattı: «Füzenin açtığı bir çukura rastladım. Derinliği 8, uzunluğu 64 metre idi.»
Bu mücahid bu hayatı yaşıyor ve bu zaman boyunca bir çok sıkıntılı anlar geçiriyor. Bu arada insani gücü yetersiz kalıp, dünyevi aletler tükendiğinde Allah’dan bir şeyler umuyor.
Ben işte bu mücahidlerin başından geçen olayları yazdım. Her olay hakkında o kadar çok şahid şart koştum ki bana göre haber tevatür derecesine ulaştı. Olayları bizzat olayı yaşayan veya gözleriyle gören mücahidlerin ağzından dinledim. Çoğu sefer de anlatanlara yemin ettirdim.
Abdülhamid dirayetli bir padişahtır. Ülkenin zor zamanında dirayetle idare etmiş. Son imparator dur aslında, Osmanlı İmparatorluğu'nun o kozmopolit yapısını kavrayan ve onu götüren son imparatordur. Ama aynı zamanda Türkçü bir hakandır. Çok zeki bir kişiliktir...
Kitap II. Abdülhamid devrinde Doğu Anadolu Bölgesinde geçen tarihi bir dönem romanı. Hamidiye alaylarını oluşturan aşiretler ve etrafındaki gayri müslim Ermeni tebaa arasındaki çatışma ve ilişkiler üzerine kurgulanmış. İlk Ermeni çeteleri ve daha sonrasında ki Ermeni tehcirine kadar uzanıyor eser. Finali haricinde güzel ve tempolu bir roman. Sonu çok havada kalmış ve muğlâk hâlde bitiyor.
Siyonizmin babası olan Theodor Herzl ile başlayan “siyonist hareket” örgütünün tek emeli, Filistin topraklarına sahip olmak ve bu Sinsi planlarını gerçekleştirmek için her yolu denemek olacak..
Abdülhamid han döneminde Filistin politikası, yahudilere tek karış toprak vermemek için tedbir ve kanun çıkardığını, lakin yahudilerin hileli yollara başvurup; Rus, Almanya, Avusturya ve İngiltere vatandaşı olup Filistin’e nasıl sızdıklarını, Osmanlı’yı savaşın içine nasıl çektiklerini, İngilizlerin sinsiliğini, Almanların iki yüzlülüğünü ve sömürgeci devletlerin hain planları okuyacaksınız. Cepheden cepheye koşan Osmanlı askerleri, göğüs göğüse çarpışıp mücadele etse de ne yazık ki Kudüs düşüyor. İngilizlerin eline geçiyor. Dönemin savaş şartları ayrıntılı olarak işlenmiş.. Küdüs davası neden bu kadar önemli? Bu eserle öğrenebilirsiniz. Cepheden cepheye koşan Türk askerinin ve komutanlarının mücadelesi, bunu yanı sıra Türk-Alman komutanlar arasında çıkan çekişmeler.. Arap isyanı gibi derinden olaylarıda inceleyen bir eser ortaya çıkmış..
Kudüs sadece Arapların değil, tüm müslümanların davasıdır.
Geçmişten günümüze küdüs üzerindeki hakimiyet mücadelesi halen sürmekte. Ama biz biliyoruz ki Kudüs müslümanlarındır ve öyle kalacak…
Akademik tarzında Tarıhsel anlatımı var, hangi kaynaklardan faydalandıkları sayfa alt kısmında da belirtilmiş.
165.000 dönüm el-Havle ve Beysan'da Sultan Abdülhamid adına tescilli imtiyaz arazisi. Burası İngiltere tarafından Yahudilere hibe edilmiştir.
32.000 dönüm. El-Hevaris vadisi. Burasını Beyrutlu Tiyan ailesi satmıştır.
28.000 dönüm. Telkorm, Cuneyn, Beysan, Uka, Safed ve Nasıre'deki kenar arazilerin toplamı. Bütün bu arazilerin, vadinin, Havle'nin ve Beni Amir arazisinin satıcıları Filistinli değildirler. Cebel-i Lübnan ve Suriye'den olan, Sarsak, Metran, Cezairi, Kubbani ve Tiyan aileleridir. Bunların çoğu da Müs- lüman asıllı değildirler.
300.000 dönümünü de Filistinlilerin içinden çıkan hain- ler satmışlardır ki, bunlar direnişçi mücahidler tarafından öldürülerek cezalandırılmışlardır.
Siyonist hareketin önderi Budapeşteli Theodor
Hertzl, Sultan II. Abdülhamid ile görüşmek istedi. Kabul edilmeyince, padişahla ortak dostları olan Polonyalı Phillip Newlinsky aracılığıyla 1901 Mayıs’ında bir teklifte bulundu. Filistin'in Yahudi göçlerine açılması ve buranın muhtar bir
Yahudi idaresine sahip olması karşılığında, Osmanlı borçları ödenecek ve Avrupa amme efkarında padişah lehine propaganda yapılacaktı. Padişah, bu teklifi tarihe geçecek su sözlerle reddetti: "Eğer Hertzl senin arkadaşın ise ona nasihat et! Bu mevzuda bir adım daha atmasın! Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir. Milletim bu toprakları kanlarını dökerek kazanmışlardır. Ne ile aldıysak onunla geri veririz!”
"Allah'ım affet beni! Affet, çünkü bir kasırgaya karşı onunla beraber yürüdük biz... Kırılıyorum sanki Allah'ım; yapayalnızken kırılıyor, parçalara ayrılıyorum... Yanlış cihetin sözde doğrucusuydum ben... Ama denedim... Sonuna kadar çabaladım... Bu, vicdanımın hiç dinmeyen acılarına derman olur mu? Allah'ım, olur mu?.."
Soğuk ışıklar sarmıştı aksimin etrafını. Ömrümü, bitmeyecek bir kışın ortasında geçirmeye mahkûm, kederli bir adamın yüzüydü bu gördüğüm... Her gün biraz daha yorgun ve anlamsızdım; her gün biraz daha vazgeçmiş ve uzak...