“Şehzadeliğinden itibaren yatak örtüsü, masa örtüsü, koltuk, gömlek, pijama, fincan ve tabak gibi günlük hayatında kullandığı çok çeşitli eşyalarında Abdül Hamid isminin Latin harfli ‘AH’ sembolü alıyor.”
Sayfa 53 - Kronik KitapKitabı okudu
Dönemin İngiliz diplomatları , bilim insanları ve gazetecileri gibi Fitzmaurice de Sultan II. Abdülhamid'i tahttan indirip imparatorluğun yönetimini üstlenen İttihatçıların, Yahudilerin ve dönmelerin ya da kripto Yahudilerin kuklaları olduğu şeklindeki kavram yanılgısının etkisinden kurtulamaz. Dünya görüşüne göre bu kuklacılar , Filistin'i dünya siyonist hareketine kazandırmak amacıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun denetimini ele geçirmeye çalışan daha yaygın bir komplonun parçasıdır.
Reklam
Abdülhamid...
Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek Otuz üç yıl bizi korkuttu şerîat diyerek
Sayfa 242 - İnkılâp - Pdf
II. Abdülhamid'in Selanik'ten Getirilişi
Abdülhamid’i getirmek üzere hükümet ve Cemiyet tarafından memur edilen üç zat ile Almanya General Konsolosu, Loreley Yatı’yla Selanik’e gidip Abdülhamid’i aldılar ve İstanbul’a getirdiler. Yat; Beylerbeyi Sarayı’nın önünde durarak, evlatları ve ailesiyle beraber Abdülhamid oraya çıkarıldı. Artık eski padişah o sarayda oturacaktı.
Selanik'in elden çıkışı
Fatih Sultan Mehmet’le hücrelerini uyutan Heyet Sultan Abdülhamid ile tekrar uyanacaktı
“Abdülhamîd 64 yaşında, 15 yıllık bir saltanattan sonra ölmüştü (Şehzâde Mahmud doğduğu zaman babası Birinci Abdülhamîd 60 yaşını 4 ay geçiyordu). Ölüm şekli patetik’tir: Ukrayna’da Özü kalesinin Ruslar’ın eline düştüğünü, kaledeki bütün Türkler’in kadın, erkek, çocuk kılıçtan geçirildiğini anlatan Sadrâzam arîza’sını (raporunu) okurken beyin kanaması geçirir ve ölür. Tebeasını koruyamamış olmanın utancıyle ar damarı çatlamıştır. İşte Sultan Mahmud böyle bir karakter yapısındaki babadan doğdu.”
Reklam
Abdülhamid Batı etkisiyle gerçekleşen Tanzimat Döneminin imparatorluğu parçalanmaya sürüklediğini düşünüyordu, Jön Türkleri de o dönemi canlandırmayı hedefleyen, kendi çıkarları için ekonomik ve sosyal ilerleme kaydetmek isteyen, kısacası liberal ve modern siyasi aktivistler kisvesine bürünmüş, iktidar hırsıyla yanan sahtekarlar olarak resmediyordu.
Sultan 2. Abdulhamid yönetim sistemini değiştirmek isteyen "ateşli bir reformcu" imparatorluğun bekası için var gücüyle yeni bir söylem geliştirmeye çalışan "hevesli ve etkin, bir modernleşme yanlısı" oldu. O yüzden 19. yüzyıl sonu Osmanlı tarihini incelerken modernleşme yanlısı tek gücün Jön Türk muhalefeti olduğunu söylemek olayı basite indirgemek olur.
Abdülhamid'in hükümdarlığında eğitim ve iletişim alanlarında ilerlemeler kaydedildi, bunların beklenmedik bir yan ürünü olarak da yeni Hamidiye okullarında yetişen, yeni iletişim araçlarını bilgi edinme ve yayma amacıyla kullanılabilen, siyasi açıdan daha aktif ve bilinçli bir öğrenci sınıfı ortaya çıktı. Genele bakıldığında, uygulanabilir bir reform ve modernleşme planı oluşturma girişimlerinin birçok kaynaktan fışkırarak doruğuna ulaşması Sultan 2. Abdulhamid'in gelişiyle oldu.
Hürriyete, onu kullana kullana alışırlar. Bunun aksini iddia etmek, Abdülhamid'in otuz sene Kanunu Esasi'yi "Millet henüz rüşde ermemiştir!" bahanesiyle tatbik etmemesine benzer.
Reklam
Kazım Karabekir ve Sultan Abdülhamid hakkında düşünceleri.
Mithat Paşa gibi bir veziri, Mahmut Paşa gibi bir damadı boğduran, en namuslu, gayretli ve bilgili insanları zindanlarda, menfalarda çürüten, muhitini hafiye ağları içinde kuklaya çeviren insandan ne beklenir. Dün İttihat ve Terakki'yi de boğdun. Mithat Paşa'nın Jön Türkleri gibi onların da mahvolduğuna belki inandın. Fakat fikirler ölmüyor, birbirine zincirleniyor. Muhakkak her diktatör gibi fikirler arasında sen de boğulacaksın.
Sayfa 242 - Panama Yayınları
Kanun-u Esâsî’nin Sultan Abdülhamid idaresine son vereceği hakkındaki ümitler boşa çıkmadı. Gerçekten de Kanun-u Esâsî'nin ilânıyla beraber bu idare de yıkıldı gitti. Fakat memleketin saadete kavuşacağına dair beslenen ümitler hâsıl olmadı.
“ Bu kadar gaflet bu kadar kısa zamana nasıl sığdı!”
Sayfa 244 - II. Abdülhamid HanKitabı okudu
Birisi Bahriyeli olmak üzere, iki tane yâver, bizi büyük bir samimiyet ile kabul ettiler. Galiba onların kalbi bizden yanaydı. Padişah’ın Birinci Mabeyincisi Yâver Paşa, güya özür diler gibi ellerini ovuşturarak yanımıza geldi. Bilhassa genç talebelerden çekinir görünüyordu. Yâver Paşa, huzur-u Şâhâne’ye birkaç defa girip çıktı. Nihayet büyük bir esefle Padişah’ın hasta olduğunu, bundan dolayı bizi kabul edemeyeceğini fakat evlâtlarının arzularını dikkate alacağını söyledi. Yâver Paşa, kendi adına da gayet nazik sözler ilâve etti. Fakat talebe: — Bizi halk gönderdi, mutlaka kabul edilmek isteriz, diye birkaç defa ısrar etti. Bu, Yâver Paşa’yı tabiî çok üzüyordu. Ona, Padişah’a emir verir gibi haber gönderen bir gençlik çok kötü bir tesir yapmıştı. Ben, sadece halkın arzusunu söyledikten sonra, hep birlikte saraydan ayrıldık. Yıldız Yokuşu’nu inerken, bu yerlerin Abdülhamid zamanına nisbeten ne kadar boşalmış ve toz toprak içinde olduğunu gördüm. İçimde, Osmanlı hanedanının son günlerini yaşadıkları hissi hâsıl oldu.
Sultan Hamid'in kanlı bir hükümdar ve bir "kızıl sultan" olduğu hakkındaki iddialar da iftiradır. O, ancak, bu vatanı parçalamak isteyen Ermeniler için bir kızıl sultandır. Vatan düşmanları için kızıl sultan olan Abdülhamid, bizim için, olsa olsa, "ak sultan" olabilir.
Resim