Oran, sıradan ve çirkin bir kent. Her şey ölü bie fareyle başlar. Kentte zamanla bir veba salgını yaşanmaya başlar. Salgın ilerledikçe bazı tedbirlerin alınması gerekir. Karantinaya alınan kente giriş çıkışlar yasaklanır. Bir liman kenti olan Oran'da denize girmek artık yasak, mektuplaşmak, sevdiğinden haber almak yasak. Sokağa çıkma yasağı uygulanacak kentte maske kullanmak artık zorunlu.
Ne kadar tanıdık değil mi?
Karantina sürecinde kentten ayrılmış olanlar dönüş yapamazken, kente giriş yapanlar artık kentten ayrılamayacaklar.
Bir salgının insanlar üzerindeki etkisi. Veba. Bir salgın hastalık; kurtuluşun pek de mümkün olmadığı, insanların acı çekerek ölümüne neden olan. Vebanın sonuçlarını somut bir gerçeklik olarak görmek mümkünken, soyut bir gerçeklik olan ruhun ölümüne neden olan virüsünün vermiş olduğu hasarı, yıkımı görmek elbette daha zor. Sevgisizlik, duyarsızlık, kötülük, fırsatçılık; bunlar soyut bir ölümün belirtileri olduğundan ispatı zor. Vebadan daha tehlikeli bir salgın varsa o da sevgisizlik, hissizlik ve kötülük. Üç seçenek var önünüzde; ya bu salgın hastalığa yakalanarak yavaş yavaş ölümü bekleyeceksiniz, ya sonuç her olursa olsun salgınla savaşacak ya da elinize geçen ilk fırsatta sırtınızı dönüp gideceksiniz. Duyarsızca, umursamadan... Bir de umut var tabii ki. Bir mucizenin gerçekleşmesi ümidi. İnsanın; yaşanan salgın nedeniyle bazı gerçeklerin farkına varması elbette mümkün. Ancak, tam olarak arınamamışların sürecin sona ermesinin ardından yeni salgınlara kapılması içten bile değil. Çünkü insanlar hep aynı.
Keyifli okumalar.