Sweetie'de sinemasal üslubun tekinsiz etkileri öyle güçlüdür ki, sık sık grotesk bir duruma gelirler. Anna Johnson (1991), Sweetie'deki bu özel imgesel niteliği gotik olarak tanımlar. Johnson, Campion'ın gotik üslubunun 1970'ler ve 1980'lerdeki eleştiri ve kiçi aşarak, son zamanlarda kullanılan, anlaşılması daha güç
Daha önce sözü geçen açılış sahnesinde, görsel temsilin feminist bir retorik yaratmak üzere nasıl kullanılabileceğini görmüştük. Bu ihtimali aklımın bir köşesinde tutarak, kadın ile görsellik arasında kurulan geleneksel bağ etrafında yoğunlaşan bir dizi sahneye dönmek ve burada görsel aşırılığın nasıl işlediğini değerlendirmek istiyorum.
Bir erkek ressama ya da kameraya poz veren çıplak bir kadın imgesi, nasıl olur da sanat ve sinemada dişi nünün dönüştüğü stereotipi bozabilir? Jasmin'in erkek bir ressama poz verdiği Bağdat Kafe'de durumun tam da böyle olduğunu kanıtlamak istiyorum. Sıradaki kısımda bu geleneksel sahnenin nasıl altüst edildiğini ve bakma yapılarının nasıl tahrif edildiğini inceleyeceğim. Jasmin'in poz verdiği sahneler Bağdat Kafe'nin ikinci yarısında yer alır. Bu sahneler, Bağdat Kafe sakinlerinin jasmin'i küçük topluluklarının içine kabul edişlerini anlatan uzun bir sekansın parçalarını oluşturur. 'Hollywo-
od'lu hayli antika ama nazik, oldukça yaşlı bir adam olan Rudi Cox, Jasmin'in yüzünden çok etkilenir. Birkaç çekimde jasmin'in yüzüne vuran belirgin ışık oyunları vardır. tık önce lambadan yansıyan altın renkli bir ışık başının etrafında hale oluşturur, ardından güneş ışınları Jasmin'i sanki ışıyan kendiymiş gibi aydınlatır. Bu büyüye kapılan Rudi, Jasmin'den resmini yapmak için izin ister. Burada imgenin aşırılığı, ışık oyunları sayesinde sağlanmıştır ve yarattığı etki tıpkı Batı resminin temel sahnesi gibi cezbedicidir.
Üzerinde siyah elbise olan beyaz bir kadın, kameraya arkası dönük halde uçsuz bucaksız çorak bir araziye bakmaktadır. Derken, yavaş yavaş konuşan tekdüze bir dişil dışses duyarız:
Babamın gözünde hayatım boyunca bir hiçtim. Her akşam günbatımında, koyun eti, patates ya da balkabağının ardında yüzlerimiz birbirine dönük otururduk. Sessizlik içinde birbirimizle yüzleşmiş olmalıyız. Konuşmuş olmamız mümkün mü? Hayır.
Kadın büyük sarkaçlı bir saati kurar, ardından usulca babasının akşam yemeğini koyar. Dışses, "Dışarıda hiç düşman bulmadığım için kendimden bir düşman yarattım," derken, kadın pencereden dışarıya, kurak, toz toprak içindeki açıklığa bakar. Yaklaşmakta olan bir fırtınayı andıran ses giderek yükselir, kadın iki eliyle başını kavrar. Ertesi sabah, yine sessizlik içinde babasının kahvaltısını hazırlar. Baba kız verandada yan yana oturmuş, sessizlik içinde uzaklara bakarlarken Dust'ın açılış jeneriği dönmeye başlar. Marion Hansel'in filmi 'babalanma' ithafıyla başlar.
Varlık Ergenvarlikergen.combilimkurgukulubu.com adresinde yayımlandı:
Çağrı Aktaş’ın distopya türündeki romanı Toprak Palas’a önsözüne değinerek başlamak lazım. Yazarın dikkat çektiği konulardan ilki, ülkemizde ve dünyada bilimkurgu eserlerine olan mesafeli yaklaşımlar. Soğuk savaşın doruğa ulaştığı günlerde dönemin ABD başkanı şöyle demiştir:
Varlık Ergenvarlikergen.combilimkurgukulubu.com adresinde yayımlandı:
İz Odası, Galaktik Tiyatro, Astrolojinin Bilimle İmtihanı ve Tek Kişilik Firar adlı kitaplarının yanı sıra ödüllü öyküleri, çevirileri ve popüler bilim çalışmalarıyla bildiğimiz Tevfik Uyar, ülkemizin üretken ve çalışkan yazarlarından biri. Yazarın ikinci bilimkurgu öykü kitabı
«İnsan henüz epeyce gençse ve yaşam denen müzik parçası hâlâ açılış notalarındaysa, yaşamın şurasını burasını değiştirip yeniden yazabilir, karşısındakiyle motif değiştokuşu yapabilir.»
Tarih yaprakları 1940 yılını gösteriyordu. Mimar Sinan'ın İstanbul Süleymaniye'deki türbesi restorasyon için özel bir heyet tarafından açılmış, ancak heyeti şok edecek bir gerçek ortaya çıkmıştı. Mezarda Sinan'ın bütün kemikleri durmasına rağmen kafatası yoktu! Bu esrarengiz durum doğal olarak Sinan'ın kafatasının neden ve nasıl yok olduğu tartışmalarını başlattı. Kısa bir araştırma sonrasında mezarın 5 yıl önce yani 1935 yılında bir kez daha açıldığı
ortaya çıktı.
Görünürde mezarın açılış nedeni Sinan'ın "devşirme" değil "Türk" olduğunu ispat etmekti. Çünkü Avrupa'da başlayan milliyetçilik ve "üstün ırk" rüzgarı genç Türkiye Cumhuriyeti'ni de sarmıştı.