"Ben dürüstüm" dediğinde söylediğin yalanları hatırlayarak sana alaycı bir gülümsemeyle bakan o içindeki karanlık.
"Ben güçlüyüm" dediğinde yalnızlık karşısında nasıl solup canlanmak için insanların peşinde koştuğunu hatırlayarak seni küçümseyen o.
Bir "soylu" olduğuna inanmak istediğinde, sırf seni yeterince istemedikleri için ruhunda yaralar açan ve seni, acıyla anacağın zavallı davranışlara itenleri hatırlayarak seni aşağılayan da o.
Gizlediğin her şeyi bilen biri o.
Ve sen, onu kimseye gösteremeyeceğini, sakat çocuğunu saklayan bir anne gibi onu yabancı gözlerden saklayacağını, ondan kurtulmaya çalışacağını ve ondan kurtulamayacağını biliyorsun.
Kimseye o gizlediklerini söyleyemeyeceksin.
Hiçbir zaman yeterince içten olamayacaksın.
Hep diğer insanlarla aranda bir sır olacak.
Ondan kurtulmak, onu unutmak isteyeceksin.
Yaşanmaya çalışılan aşklar, kendini sevişmenin ihtirasına terk etmek için duyulan arzular, çıkılan yolculuklar, binlerce yıldır yazılan sayfalar dolusu yazılar, güneşle sararmış meyvelerden yapılmış içkiler, bunların hepsi, o karanlığın aşağılayıcı fısıltılarını duymamak için.
İçimizde taşıdığımız o korkunç düşman, sakladığımız her şeyi içine attığımız o gölgeli uçurum, o aşağılayıcı karanlık, işte o bizim ve belki de bütün insanlığın ana rahmi, kendimizi defalarca o karanlıktan doğuruyor, o sırlarla dolu uçurumdan her seferinde bir başka insan olarak tırmanıyor ve her seferinde birisine, bize elini uzatıp kendimizden bir başkası olarak doğmamıza yardım etmesi için yalvarıyoruz.