Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ve tüm bu tartışmada, bahsettiğim adaletin doğadan kaynaklandığının anlaşılmasını istiyorum fakat kötü alışkanlıkların verdiği zarar öyle büyüktür ki doğa tarafından bahsedilen kıvılcımları söndürür, aksine kusurlar ortaya çıkar ve yerleşik hâle gelir. Ama eğer insanların yar gısı, doğanın yargısına göre doğru olana tekabül ederse ve insanlara özgü hiçbir şeyi kendilerine yabancı görmezlerse (şairin ifadesini kullanırsak"), o zaman adalet herkes tarafın- dan eşit şekilde sağlanır. Doğa tarafından kendilerine akıl verilmiş olanlara ayrıca doğru akıl da verilmiştir ve bu nedenle yasa, emir ve yasaklamalardaki doğru akıldır. Eğer insanlara yasa verilmişse, onlara adalet de verilmiştir. Tüm insanlara akıl verilmiştir ve bu nedenle adalet de herkese verilmiştir, bunun için, Sokrates, faydayı adaletten ayıran ilk kişiyi haklı olarak lanetler ve tüm kötülüklerin kaynağının bu olduğundan şikâyet ederdi.
Şu an kısaca bahsettiğim konular önemli. Ancak felsefi tartışmanın konusu olan hiçbir şey, adalet için doğduğumuzu ve adaletin fikirle değil doğayla sağlandığını açıkça anlamaktan daha değerli değil. İnsanlar arasındaki ottak bağları incelerseniz, bunu net bir şekilde görürsünüz. Hiçbir şeyin diğerine, biz insanlar arasındaki benzerlik kadar büyük benzerliği ve yakınlığı yoktur. Eğer bozulmuş alışkanlıklar ve yanlış fikirler zayıf zihinleri çarpıtıp onları yoldan saptırmasa, hiç kimse kendisi gibi olmaz, tüm insanlar aynı olurdu. Dolayısıyla, bir insan için kabul edilen tanım, tüm insanlar için aynı derecede geçerlidir. Bu da tür içerisinde hiçbir farklılığın olmadığının yeterli bir kanıtıdır; eğer farklılık olsaydı, hepsi için tek bir tanım geçerli olmazdı. Özellikle, sayesinde hayvanlardan üstün olduğumuz, onun aracılığıyla çıkarımlar yapabildiğimiz, yargılara varabildiğimiz, başkalarının fikirlerini çürütebildiğimiz, tartışmalar ve gösteriler yapabildiğimiz tek şey olan akıl, herkeste ortaktır, her ne kadar bilginin özellikleri farklılık gösterse de tüm akılların öğrenme kapasiteleri aynıdır. Aynı şeyler duyular tarafından kavranır ve daha önce bahsettiğim, zihne etki eden anlama ilkeleri, tüm insanlara benzer şekilde etki eder ve zihnin yorumlayıcım olan dil, sözcükler bakımından farklı olabilir ama tikirlerde aynıdır. Kimse yoktur ki bir kılavuz yardımmyla erdeme ulaşamamış olsun.
Reklam
Tutku♧*
Hayatta yapılan her şeyin bir karşılığı vardır. Kiminin bedeli büyükken, kiminin ki önemsenmeyecek kadar küçüktür. İlahi adalet de herkese taşıyabileceği kadar yük verir.
1. Kişisel çıkarı en fazla arttıran eylem, rasyoneldir. 2. Natüralizm doğruysa ve tüm hayatımız bu dünya ise ahlaklı olmak herkes için her zaman kişisel çıkarı en fazla arttıran seçenek değildir. Zira kötülük yaparak kişisel çıkarı arttırmak mümkündür. 3. O hâlde natüralizmde ahlaklı olmak herkes için her zaman rasyonel değildir. Ancak bu tabloya Tanrı ve ilahi adalet eklendiğinde elde edilen sonuç tamamen değişmektedir: 1. Kişisel çıkarı en fazla arttıran eylem, rasyoneldir. 2. Eğer Tanrı ve ahiret varsa, ahlaklı eylemler ödüllendirilecek, ahlaksız eylemler cezalandıracaktır. Dolayısıyla kötülük yaparak kişisel çıkarı arttırmak ebedi hayatımız düşünüldüğünde mümkün değildir. 3. O hâlde teizmde ahlaklı olmak herkes için her zaman rasyoneldir. Sonuç olarak natüralizmde herkesin her zaman ahlaklı olmak için rasyonel gerekçesi bulunmamaktadır. Öyle ki, ahlaksızlık yapan insanları ayıplamamızın rasyonel değil ancak duygusal dayanakları olabilir. Ancak teizmde ahlaksız olmak her hâlükârda irrasyonel ve kişinin zararınadır.
Sayfa 392 - İstanbul YayıneviKitabı okudu
Sosyal adaler fikrinin getirdikleri
Soyut sosyal adalet arayışı, güç mücadelelerinin ve tahakküm ilişkilerinin sosyal durumumuzun gerçeğini ifade ettiği görüşüyle ve gerçek topluluklara barış getiren rızaya dayalı geleneklerin, miras alınan kurumların ve hukuk sistemlerinin yalnızca iktidarın giydiği kılıklardan ibaret olduğu fikriyle el ele gider. Amaç, bu gücü ele geçirmek ve onu toplumun tüm varlıklarını planın adil gereklerine göre dağıtarak mazlumları “özgürleştirmek” için kullanmaktır.
“Sosyal Adalet” ≠ Adalet
Yenisöylem sadece bir plan dayatmaz; aynı zamanda insanların yalnız yaşayamayacağı söylemini de ortadan kaldırır. Yenisöylem’de adaletten söz ediliyorsa, bu bireysel ilişkilerin adaleti değil, "sosyal adalet"tir; bir plan tarafından dayatılan ve her zaman bireyleri adil bir şekilde alışveriş yaparak elde ettikleri şeylerden mahrum bırakmayı içeren bir "adalet" türüdür.
Reklam
Solcuların eşitlikçiliği kanun önünde eşitlik değil. “Sosyal adalet”
Aynı şekilde, "sosyal adalet"in amacı artık kanun önünde eşitlik ya da -Aydınlanma'da savunulduğu gibi- vatandaşlıkla ilgili eşit hak iddiası değildir. Amaç; ayrıcalıkların, hiyerarşilerin ve hatta malların eşitsiz dağılımının ya üstesinden gelinmesi ya da bunlara meydan okunması için toplumun kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenmesidir. Özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasını isteyen 19. yüzyıl Marksistlerinin ve anarşistlerinin daha radikal türden eşitlikçiliği, belki de artık yaygın bir çekiciliğe sahip değil. Ancak "sosyal adalet" hedefinin arkasında -aksi kanıtlanana kadar- mülkiyet, boş zaman, yasal ayrıcalık, sosyal sınıf, eğitim fırsatları veya hangi alanda olursa olsun, eşitsizliğin adaletsiz olduğuna inanan başka ve daha inatçı bir eşitlikçi zihniyet yatmaktadır. Eşitlik, aksi belirtilmedikçe, bireylerin sosyal konumlarının karşılaştırılabileceği her alanda var olması gereken bir pozisyondur.
Solcuların “özgürlük” ten anladığı
Yeni düzenin iki özelliği, bu düzenin peşinde koşmayı haklı ve meşru kılıyor: özgürlük ve "sosyal adalet". Bunlar kabaca Fransız Devrimi'nde savunulan özgürlük ve eşitliğe karşılık gelir, ancak yalnızca kabaca. Bugün sol hareketlerin savunduğu özgürlük, yalnızca siyasi baskıdan kurtulma veya kişinin işini rahatsız edilmeden yapma hakkı anlamına gelmez. Buradaki özgürlük, "organlardan” kurtulma anlamına gelir; "burjuva" düzenini sekillendiren ve batı toplumunun kalbinde ortak bir normlar ve değerler sistemi kuran kurumlardan, geleneklerden ve sözleşmelerden kurtulma. 1960'ların liberteryenizminden kaçınan solcular bile, özgürlüğü sosyal kısıtlamalardan kurtulmanın bir biçimi olarak görürler.
Adalet! Senin adına kimbilir kaç kez kan döküldü!
Sayfa 125Kitabı okudu
Reklam
Şimdi bende senden kalan Binbir çeşit yaralar var
Sırtlanın sempati duyulduğu çitanın nefret edildiği dünyada adalet demokrasi arayoruz
Bak, bak ki anla... Mezarlıklar nasıl titrer dalgalanan rüzgârın Soğuk şakırtılarıyla. Bak, bak ki göresin... Çoluk çocuk nasıl dizilir kurşuna apansız Toprağın bedeninde. Bak, bak ki dinleyesin... İnsanlık nasıl susar, nasıl susar ölüler kana İçilmeden adalet parmaklıklardan. Susmak, büyük iştir; Anlamak, akıl işi. Sızlatmadan deriyi acılar ve sokulmadan prangalar Bileklere, inmeden kurşunlar tene; boşanmadan gözler Ferinden, insanlık oynamaz yerinde; bu acıdır, bu sancı. D.p
Her bakteriden olması gerektiği kadar!
... Çünkü görünen o ki adalet sadece mülkün değil mikrobiyotanın da temelini oluşturmaktadır.
Sayfa 210 - Elma YayıneviKitabı okuyor
Adalet özlemi insanların en eski özlemlerinden biri; adaletin ne olduğu ise, felsefenin en eski sorularından biri.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.