Balıkesir'de hiç unutamayacağım bir kadın gördüm: Sinemaya gitmiştik. Filmin başlamasını beklerken, ince uzun genç bir kadın girdi hole. Giysisi, şapkası, eldivenleri, çantası, topuklu ayakkabılarıyla, en iyi anlamda, yani gösterişe hiç kaçmayan bir biçimde, tepeden tırnağa, olağanüstü şıktı. 1938 yılında Anadolu'da değil de, Paris'in büyük bulvarlarının birindeydik sanki. Salt erkekten oluşan holdeki kalabalık, saygıyla kenara çekildi, yol açtılar ona. Genç kadın bir masaya oturdu; garsondan bir sâde kahve istedi. Sonra eldivenlerini çıkardı; çantasından sarı kapaklı Fransızca bir roman, bir paket de sigara aldı. Kahvesini ve sigarasını içerken, kitabını okudu. Herkesin gözü ona dikiliydi. Ama ancak bizim gözlerimizde hayret vardı. Balıkesirli erkekler, hayretle değil, sâdece hayranlıkla bakıyorlardı ona. Her zaman tanışmak istediğim ve ne yazık ki bir daha hiç karşılaşamadığım bu kadının kim oldu- ğunu sorduğumuzda, "Hâkim Hanım" diye fısıldadılar. Hâkim Hanım şöyle dürüst böyle dürüstmüş. Gözü öyle pekmiş ki, hiç kimseden, en belâlı ağalardan bile korkmazmış. Gerektiğinde, bir dâvâyı soruşturmak için, bir ata atladığı gibi en uzak köylere gidermiş. Adaleti yerine getirmekten başka hiçbir şey düşünmezmiş, vb. Bunları duyunca, birkaç ay sonra ölecek olan Mustafa Kemal'in, kadınların eğitim görmeleri, özgürlüklerine kavuşup toplumda yer almaları uğruna verdiği savaşımı kesinlikle kazandığının bir kanıtı saydım Balıkesir'deki Hâkim Hanım'ı. Bu kadın toplumdan dışlanmış durumda değil, tâ 1938 yılında topluma egemen durumdaydı.
“Başkalarının onayını alma ihtiyacımız temel olarak iki tür nedene dayandırılabilir: ilki cismani nedenlerdir, çünkü top­lumun bizi hor görmesi fiziksel rahatsızlığa ve tehlikeye yol açabilir; ikincisi psikolojik nedenlerdir, çünkü eğer başkaları bize saygı göstermezse bizim kendimize olan güvenimiz teh­likeye düşebilir. İşte bu ikinci sırada yer alan psikolojik nedenlere bağlı olan hislerden sıyrılabilmek için felsefi bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Çünkü felsefi bir yaklaşımla birlikte, her bir karşı çıkışın ve hor görülmenin bizi yaralamasına izin vermek yerine başkalarının davranışlarındaki adaleti sorgulama fırsatımız olur. Böylece bir yargının bizim kendimize güvenimizi sarsa­bilmesi için yalnızca bizi kahretmesi yeterli değildir, aynı za­manda doğru bir yargı olması gerekir. İnsanlardan onay bek­lerken mazoşistik bir süreç içine girmekten kaçınır ve onların görüşlerinin gerçekten dinlenmeye layık olup olmadığını so­rarız önce kendimize. işte bu sorgulamanın sonucunda da bi­ze sevgi göstermelerini beklediğimiz insanların zekalarını ya­kından inceleme fırsatı bulur ve aslında onlara yeterince say­gı göstermediğimizi fark ederiz. İşte o zaman nefretle dolar içimiz ve başkalarının bizi aşa­ğıladığı ölçüde biz de onları aşağılamaya karar veririz. Felse­fe tarihi boyunca sayısız örneğine rastladığımız mizantropik duruşun ta kendisidir bu.”
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
400 syf.
·
Puan vermedi
Cemil Bey biraz maksadını aşmış sanki….
Yaşar Nuri Öztürk Ekolünden “gerçek islam bu değil” temalı dini bir kitap beklerken oldukça siyasi bir kitapla karşılaştım. Kitap İslamı toplumsal bir hareket olarak görüp, tevhit inancının özünde devrimci bir ruh taşıdığını söylüyor. Yazarın Sosyal adalet ve kamu mülkiyetini savunurken hep sağın tekelindeymiş gibi gösterilen islamiyete sol açıdan
İslam Bu
İslam BuMustafa Cemil Kılıç · Kırmızı Kedi Yayınları · 201878 okunma
110 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Mış Gibi Yap(ama)ma Sorunsalı
"Ona göre insanların adaleti hiçbir şeydi, Tanrınınkiyse her şey. Beni mahkûm edenin insanların adaleti olduğunu hatırlattım. O da bana yine de bunun günahımı temizlemediğini söyledi. Günahın ne anlama geldiğini bilmediğimi söyledim. Bana yalnızca suçlu olduğum söylenmişti; suçluydum, bedelini ödüyordum, daha fazlasını isteyemezlerdi." Dünyaya ve kendine tamamen yabancılaşmış bir adamın hikayesini okuyoruz. Meursault, yaşamın anlamını kaybetmiş belki de o anlamı hiç bulamamış bir karakter. Mış gibi yapanların dünyasında sırf kendisi olduğu için tuhaf bulunan, nefret edilen biri. Aslında hiçbir şey değişmemiş hâlâ mış gibi yapmayanları dışlayan, aşağılayan bir dünyada yaşıyoruz. Kitap kısa ve akıcı. Ancak son bölümde Meursault idama gitmeyi beklerken hissettiği korku, yaşamak için çıkar yol bulma çabaları ve sonunda kabullenişini okumak uzun sürdü. Topu topu 10 sayfa ne var bunda diyebilirsiniz. O 10 sayfa aslında tüm kitap değerindeydi.
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2021112,9bin okunma
Adaleti Beklerken
Hayatta kalmaktan farklı olarak, yaşamayı, yaşadığımız müddetçe öğrenmeye devam etmemiz gerekiyor çünkü otomatik olarak indirdiğimiz bilgiler nadiren işimize yarıyor. Zihnimizdeki en yüce kavramların, en asil değerlerin, en yüksek ideallerin tersyüz edilebildiği, sürprizli bir yer dünya. Beklentilerimizin bire bir karşılandığı ve müşteri memnuniyetinin en üst seviyede tutulduğu yedi yıldızlı bir otel konforu sunmuyor çoğu zaman. Bize ne büyük yanlışlar yapılıyor da kimsenin haberi olmuyor! İşte tam da böyle anlarda aslında iki seçeneğimiz var: 1) İsyan, sinir bozukluğu ve umutsuzluk; 2 ) kabulleniş, çözüm arayışı ve umut. Her ikisinde de fayda ve zarar en çok kendimize. Bugüne dek hep birinci seçeneği tercih edip yeterli mutsuzluk dozunu aldıysak artık ikincinin vaktidir. Hayatın adil olmadığını kabullenmekle başlayabiliriz işe. Ege
Kızgın bir güruh göz önüne getiriniz. Yumruklar sıkılmış, gözler dönmüş, ağızlar köpürüyor, bağırıyor, küfür ve hakaret savuruyor... Bu güruh hiç riski olmayan bir suç işlemenin vahşi zevki ile kendinden geçmiş. Sopalar, meşaleler, tabancalar, ipler, bıçaklar, makaslar, yakıcı maddeler, hançerler, kısaca öldürücü ve yaralayıcı ne varsa hepsi ile
Reklam
59 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.