Kırım Tatarlarının gönlünde belki hala bağımsızlık ateşi yanıyordu. Kırım Hanları, Şamil'i severdi. Fakat ona bilfiil destek vermeyeceklerdi. Hristiyan Gürcülerin aksine Kırım Tatarları, kafire direnen Şamil'i seviyordu. Fakat geçmişteki efsanelerle avunan bu halk, edilgen bir hale bürünmüştü. Kafkasya ve Kırım arasındaki kuvvetli bağlara rağmen Hanlık, geri döndürülemez bir şekilde tabi olmuştu. Beylerin çocuklarını eğitim için Çerkesya ya da Dağıstan'daki soylu ailelerin yanına göndermek eski Kırım geleneklerindendi. Burada silah kullanmayı, savaşmayı ve Kafkasyalılar gibi ata binmeyi öğreniyorlardı. Kafkasya ve Anadolu' da en iyi eğitimin dağlarda alınacağına inanılırdı. Genç bir delikanlıya yapılabilecek en büyük iltifat, dağda yetişmiş birine benzediğini söylemekti. Eski bir Kafkas atasözü şöyle der: "Nezaket şehirden, ilim dağdan gelir." Bu nedenle Dağıstan'ın Avar soylularından gelen Şamil, küçük Tataristan'daki birçok hanı ve soyluyu bizzat tanıyordu. Fakat bu adamlar, Şamil'e yardım edemezdi. Onların mücadelesi sona ermişti...