Sonsöz
Sanırım ardıl duruşmaların sonuncusu olan bu duruşmanın, böyle suçlar için yapılacak gelecek duruşmalar için meşru bir emsal teşkil etmekten başka bir işe yaramayacığını, hatta bu işi öncelleri kadar bile beceremeyeceğini düşünmekte bir sakınca yok. Duruşma asıl amacına -Adolf Eichmann'a dava açmak, onu savunmak, yargılamak ve cezalandırmak- ulaştığı için, bunun pek de önemli olmadığı söylenebilirdi; ama benzer suçların gelecekte de işlenmesi gibi gayet rahatsız edici, bir o kadar da inkar edilemez bir ihtimal her zaman vardı. Bu meşum ihtimalin hem genel hem de özel sebepleri var. İnsan doğası gereği, bir kere baş gösteren ve insanlık tarihine kaydedilen her fiil, gerçekliği tarihe gömülüp gittikten uzun zaman sonra bile hep ileride gerçeleşebilecek bir ihtimal olarak kalır.
Sayfa 278Kitabı okudu
Türk toplumu sadece siyasetle değil diziler ve filmler yoluyla da kriminal hale getiriliyor... Küfür,şiddet ve silah "normal yaşamın bir parçası" olarak zihinlere ve bilinç altına yerleştiriliyor. Farkında mısınız, binlerce Adolf Eichmann gibi "kötülüğün sıradanlığı" ile yaşayan canavarlar yetişiyor!
Reklam
Önde gelen Naziler'den Adolf Eichmann 1947-1951 yılları arasında Amerikan gizli servislerinin bilgisi dahilinde ABD'de yaşamış ve 1958'de Arjantin'e kaçırılmıştı. 1947'de Macar hükümeti, ABD'ye başvurarak Eichmann'ın bu ülkede olduğunu ve iadesini istemişti. Amerikalı yetkililer Macar hükümetine yanıt bile vermemişler ve Eichmann'ın kaçırılmasına göz yummuşlardı. 1961 yılına kadar Eichmann'ın ölü olduğu sanılmıştı ama o başka bir kimlikle Arjantin'de yaşamıştı. Eichmann, daha sonra İsrail gizli servisleri tarafından yakalandı ve idam edildi. Amerikalıların Eichmann dosyasını gizledikleri ancak 2000 yılında açıklandı.
Hukuk bilgini Hannah Arent, insanlığa karşı akıl almaz suçlar işleyen Adolf Eichmann’ın yarım düzine psikiyatrist tarafından normal olarak belgelendiğini bildirdiğinde bir skandal yarattı: “Eichmann’la yaşanan sorun, o kadar çok kişinin tam da onun gibi olmasıydı; çoğunun ne sapkın ne de sadist olmasıydı; son derece ve korkutucu şekilde normal olmalarıydı. Bizim hukuk kurumlarımız ve ahlaki yargı standartlarımız açısından bu normallik, tüm vahşetlerin bir araya getirilmesinden çok daha korkutucudur.”
320 syf.
7/10 puan verdi
·
24 günde okudu
Hitler Dönemi şüphesiz günümüz okuyucusu olarak tarihin en acımasız ve en ilgi çekici dönemlerinden biri. 20.yy'a bıraktığı birçok travmatik kalıntı, katliamlar ve halen bir şekilde devam eden sert etkiler günümüz açısından da öyle ya da böyle geçerliliğini korumakta ve günümüz insanını bir şekil de düşünmeye ve süreci tüm çıplaklığıyla anlamaya zorlamakta. Hannah Arendt'in "Kötülüğün Sıradanlığı-Eichmann Kudüs'te", Hitlerin ve Nazi Almanyasının parlama dönemini, antisemitist fikrinin oluşumunu, Holocaust'un logistiğinden sorumlu olan Adolf Eichmann'ın Arjantin'de yakalanması sonrasında Israil'de yürütülen mahkeme kayıtlarını sunan belgesel bir kitap. Arendt'in politik felsefecisi olması kitabın okunurluğu konusunda okura süreci sorgulattıran bir deneyim sunuyor. Eichmann, Siyonistler ve dönem Yahudilerini baş bölümlerde oldukça objektif bir bakış içinde sunup cidden sert eleştirilerde bulunuyor. Kötülük ve iyilik kavramlarını, son derece estetik felsefik metaforlara alt metne büründürmesi de okuma zevkini inanılmaz eğlenceli kılıyor. Fakat, başlardaki objektif bakış açısını ilerleyen bölümlerde koruyamıyor ve son derece saldırgan bir dile ve taraflı bir anlatıma girmesi beni ilerleyen bölümde başlarda aldığım keyfe ket vurdu. Sonuç : Hannah Arendt, Holocaust ve Nazi Almanyası baş kahramanlarından Eichmann'ın 1961'de yürütülen davasından yola çıkarak hem Eichmann'ın hem de Nazi Almanyasının psikolojik haritasını son derece düşündürüce şekilde okura sunuyor. Döneme karşı ilginiz varsa kesinlike okumanızı öneririm. İyi okumalar! 10/7
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün SıradanlığıHannah Arendt · Metis Yayınları · 2022712 okunma
Bauman gibi Messiri de bir modern mutlak ulus devletin basit bir şekilde totaliter ve otoriter bir devlet anlamına gelmediğini vurgular. Bunu yerine, ”nihai referans noktası”, ”beşerî varoluşun ’telos’u" ve ”nihai özgürlük noktası” hâline gelen hakikat ve yorum tekeline gönderme yapar. Hegel, Kant’ın kalıcı barış nosyonunu reddedip bunun yerine devletin mutlak egemenliğini yücelterek, devletin egemenliğini ve varlık nedenini korumanın bir aracı olarak savaşların gerekliliğini vurguladığında, hatta meşrulaştırdığında, devletin ilahlaştırılması tepe noktasına ulaşır. İnsanın ilahlaştırılması konusunda ise Messiri, Hitler'in, mutlak devletin iradesini somutlaştıran yani hiçbir tarihi, sosyal, etik veya estetik kısıtla sınırlandırılmayan, kendi kendine yeterli ve kendi kendine işaret eden üst insan demek olan Nietzscheci üst insanın (übermensch) paradigmatik bir figürü olarak görülebileceğini savunur. Ancak Messiri, üst insanın ortaya çıkmasının Adolf Eichmann gibi organizmacı yasaların yönettiği alt insanlar veya bürokratik düzenlerin yönettiği memurların (untermenschen) yaratılmasıyla da yan yana gittiğini vurgular; bu ikincisi ise, devletin otoritesine körü körüne inanan ve Führer’in emirlerini inançlı bir şekilde yerine getiren ”paradigmatik memur”u temsil eder.1 [1] Messiri, el-İlmâniyyetül-Cüz’iyye, c. 2, s. 77-83.
Sayfa 157Kitabı okudu
Reklam
151 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.