Bauman gibi Messiri de bir modern mutlak ulus devletin basit bir şekilde totaliter ve otoriter bir devlet anlamına gelmediğini vurgular. Bunu yerine, ”nihai referans noktası”, ”beşerî varoluşun ’telos’u" ve ”nihai özgürlük noktası” hâline gelen hakikat ve yorum tekeline gönderme yapar. Hegel, Kant’ın kalıcı barış nosyonunu reddedip bunun yerine devletin mutlak egemenliğini yücelterek, devletin egemenliğini ve varlık nedenini korumanın bir aracı olarak savaşların gerekliliğini vurguladığında, hatta meşrulaştırdığında, devletin ilahlaştırılması tepe noktasına ulaşır.
İnsanın ilahlaştırılması konusunda ise Messiri, Hitler'in, mutlak devletin iradesini somutlaştıran yani hiçbir tarihi, sosyal, etik veya estetik kısıtla sınırlandırılmayan, kendi kendine yeterli ve kendi kendine işaret eden üst insan demek olan Nietzscheci üst insanın (übermensch) paradigmatik bir figürü olarak görülebileceğini savunur.
Ancak Messiri, üst insanın ortaya çıkmasının Adolf Eichmann gibi organizmacı yasaların yönettiği alt insanlar veya bürokratik düzenlerin yönettiği memurların (untermenschen) yaratılmasıyla da yan yana gittiğini vurgular; bu ikincisi ise, devletin otoritesine körü körüne inanan ve Führer’in emirlerini inançlı bir şekilde yerine getiren ”paradigmatik memur”u temsil eder.1
[1] Messiri, el-İlmâniyyetül-Cüz’iyye, c. 2, s. 77-83.