Ev halkının bünyesindeki değişim çeşitli yollardan kendini gösterdi. Ev, yemek yenen, eğlenilen, ikincil olarak da çocukların yetiştirilmesine yarayan bir yer olarak tedrici bir süreçle işyerinden giderek ayrıştı. Üretme, satma ve tüketme şeklindeki üç işlev artık üç farklı kuruma, üç farklı bina kümesine, kentin birbirine uzak üç bölümüne dağıtılıyordu. İşe gidip gelmeler ilk önce büyük kentlerdeki zengin tüccarların ayrıcalığıydı: Fakat XEX. yüzyılda kente başka sınıfların da akın etmesiyle birlikte bu, ayrıcalık olmaktan çıktı, katlanılması zor büyük haline geldi. Evin tümüyle bir tüketici örgütü haline gelmesinden sonra ev kadınının dış dünyayla bağlantısı koptu: Ya ev işlerinde uzman oldu ya da sekste, bazen bir ağır işçi, bazen bir fahişe; çoğunlukla da biraz ondan biraz bundan. Böylece “özel ev” ortaya çıktı: İşten ayrılarak özelleşmiş ve her türlü görünür gelir vasıtasından mekânsal olarak uzak yerleşim birimi. Hayatın her yönü giderek bu mahremiyetten nasibini aldı.
Kırmızı ve Siyah
Biri zengin, evli ve kendisinden 10 yaş büyük olan Madame de Renal, diğeri ise zengin bir adamın kızı olan gururlu, mağrur ve güzel Mathilde. İkisini de sevmiştir Julien ama ikisine karşı çoğu zaman öfke dolu anları olmuştur. Çünkü onlar zengin ve burjuvaydılar. Kendisi ise bir işçi oğlu olduğu için, sevdiği kadınların kendisini küçümsediğini düşünmüş ve aşklarına uzun süre inanamamıştır. Bu tür düşünceler içindeyken kendisini seven kadınlara acı çektirmiş ve gerçekleri anladığında ise çok geç kalmıştır. Ölümle burun buruna geldiğinde, sevdiği iki kadın da onun için hiçbir şey yapamamış ama son nefesine kadar yanında kalmışlardır. Zaten Julien de bir şey yapılmasını istememiştir... Roman fazlaca ağır ilerlediği için çoğu vakit kitaptan koptuğumu düşündürsede Sonunu hep merak ettim üzücü bitti fakat akılda kalan bir romandı.. okunulası kitaplardan diyorum
Reklam
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski bir yoksullar evinde doğar. Daha ilk anda ona hayatının yeri gösterilmiştir; toplumun dışında, hor görülen, hayatın dibine yakın bir yer, ama insani kaderin tam ortasında, acıya, ıstıraba ve ölüme komşu bir yer. Son günlerine kadar (işçi mahallesinde bir binanın dördüncü katında ölmüştür) kendisini saran bu çemberin dışına asla çıkamamıştır, hayatının ağır koşullarda geçen elli altı yılı boyunca sefaletten, yoksulluktan, hastalıktan ve hayatın yoksullar evindeki mahrumiyetinden kurtulamamıştır.
Yaşadım da yoruldum, bir ağır-işçi gibi, Uyudum da uyandım, binlerce kişi gibi. Bana düşünmek vardı, payıma onu aldım, İşledim de işledim bir hüner-işi gibi. Horlandı, beğenildi; inandım, alınmadım, Yolun geleceğini çizdim, geçmişi gibi. Zor dönemler olmadı-değil, olsundu, oldu, Ne koştum ne de durdum kaçak gidişi gibi. Bu konuyu burada bırakıyorsam birden, Olmasın diyedir bir şeyin bitişi gibi.
SOSYAL YÜZSÜZLÜK  Bir milletin dertlerini açık yürek ve iyi niyetle konuşmak varken, eksiklerle yanlışları yurtseverlik duyguları içinde tenkid etmek dururken her konuyu, her çareyi yalnız kendisi bilirmiş gibi tavır takınıp da kendisi gibi düşünmeyenlere hınçla, kinle saldıran, iftira atan o türedi yok mu, işte vatan haini, millet düşmanı
engels, anti dühring
"ticaret durgunlaşır, piyasa gereğinden fazla mala boğulur, ürünler satılamayacak kadar bollaşır, nakit para görünmez olur, kredi yok olur, fabrikalar kapanır, işçi kitleleri fazla geçim aracı ürettikleri için bu araçlardan yoksun kalır, iflaslar iflasları, zararına satışlar zararına satışları izler. durgunluk yıllarca sürer, üretici güçler ve kitle malları toptan israf edilir ve tahrip olur, birikmiş mal yığınları değerinin oldukça altında işleme girinceye ve üretim mübadele tekrar ağır ağır harekete geçinceye kadar.... sonra bu yavaş adımlar hızlı bir yürüyüşe döner, sınai hızlanma dörtnala bir koşu haline gelir ve bu dörtnal koşu tekrar tüm sanayinin ticari kredili ve spekülatif engelli koşusu haline yükselir ve bu koşu sonunda kafa göz yaran en tehlikeli atlayışların ardından krizin çukurunda yeniden durulur."
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.